Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunlarının açılış törenine katılmak üzere Erzurum'a gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Gençlik Merkezi'nde üniversite temsilcileriyle bir araya geldi.
25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları'nın açılış gününde Erzurum'da gençlerle bir araya gelen Başbakan Erdoğan, Erzurum adına Türkiye adına, özellikle de gençler adına büyük bir sevinci hep birlikte paylaştıklarını söyledi. 5 kıtadan, 50 ülkeden yaklaşık 3 bin 500 sporcunun Erzurum'a geldiğini belirten Başbakan Erdoğan, "Kış Olimpiyatları ile 7 gün boyunca dünyanın, gençliğin ve sporun gözü, kulağı Erzurum'da olacak. Dünya gençliğinin Erzurum'da toplandığı bir anda, hem buradaki heyecanı paylaşmak, hem de
sizlerle istişarelerde bulunmak amacıyla böyle bir toplantının yapılmasının anlamlı olacağını düşündük. Bildiğiniz gibi, bir süredir toplumun çeşitli kesimleriyle bir araya geliyor başta 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' olmak üzere gündemdeki meseleleri, Türkiye'nin sorunlarını farklı gözlerden, farklı bakış açılarından dinlemeye ve istişare etmeye gayret ediyoruz. Erzurum'daki bu istisna toplantıya kadar, İstanbul'da, Başbakanlığın Dolmabahçe Ofisi'nde, ses sanatçılarımızla, sahne ve gösteri dünyasınınünlü simalarıyla, yazarlarımızla, sporcularımızla, medya temsilcileriyle, kadın sivil toplum örgütü temsilcileriyle, üniversite rektörlerimizle bir araya geldik. Her bir toplantı, zaman sınırlaması olmaksızın, katılımcıların görüşlerini özgürce ifade ettikleri, Türkiye ve dünyaya ilişkin tespitlerini bizlerle paylaştıkları son derece verimli buluşmalar oldu" diye konuştu.
"BAŞBAKANLIKTA GENÇ BİR EKİBİM VAR"
"Başbakanlıkta yine genç bir ekibim var. Danışman kadrom genç bir ekip. Gençlerle sürekli bir arada oluyorum. Partimde de Türkiye'nin en büyük gençlik teşkilatına sahip olmaktan dolayı büyük gurur duyuyorum" diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Siyasetteki hayatım merdivenin en alt basamağından başladı. İlçe gençlik kollarında başladım. Yukarıdan birileri bizi indirip de buralara gelmedik. Sipariş usulüyle gelmedik. Onun için gençleri anlarım. Gençlerin nüfus içindeki yüksek oranını bildiğimiz için hizmetlerimizde, planlama ve projelerimizde gençleri her zaman dikkate alıyor, projeksiyonlarımızı genç nüfusa göre yapıyoruz. Her an gençlerin içinde bulunsak da, her an gençlerle diyalog halinde olsak da, gençleri anlamak, ruh dünyalarına nüfuz
edebilmek, sorunlarını öğrenmek adına daha fazla gayret göstermemiz gerektiğini de biliyoruz."
Bu toplantının birbirimizi daha iyi anlamak, daha iyi ifade edebilmek ve samimi bir ortamda yapıcı bir diyalog zemini oluşturmak için tertip edildiğini belirten Erdoğan, "Burada, mümkün olduğunca genç kesimin tüm temsilcilerini bir araya getirmenin çabası içinde olduk. Üniversite gençlik konseylerinden genç iş adamlarına, sivil toplum örgütü temsilcilerinden sporculara, genç işçilerden öğrencilere kadar her kesimin burada temsil edilmesine azami özen gösterdik. Hiç kimseyi dışlamak, dışarıda tutmak gibi
bir niyetimiz yok ve olamaz. Herkesi dinlemeyi, her katılımcının görüş, öneri ve eleştirilerini almayı önemsememize rağmen, zaman boyutunu gözeterek katılımı sınırlı tutmak zorundaydık. Bu toplantı gençlerimizle yaptığımız ne ilk toplantı, ne de son toplantı olacak. Ömrümüz vefa ettiği sürece her fırsatta gençlerle, gençlik temsilcileriyle bir araya gelmeye, diyalog kurmaya devam edeceğiz'' diye konuştu.
"BEN KENDİM İÇİN NE İSTİYORSAM KARŞIMDAKİ İÇİN DE ONU İSTEYECEĞİM"
''Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi''ne de değinen Erdoğan, "Ben kendim için ne istiyorsam karşımdaki için de onu isteyeceğim. Bunu sorgulamak durumundayız. Bizi diğerlerinden farklı kılan birçok vasfımız süreç içinde ve bizim dışımızda şekillendi. Söylemek istediğim şudur: Biz, her şeyden önce insanız, biz can taşıyoruz. Dillerimiz, inançlarımız, derimizin rengi, kültürümüz, şehrimiz, ideolojilerimizin ötesinde biz hepimiz birer insanız. Batıdaki genç kardeşim, bir an olsun, kendisini doğudakinin yerine
koysun. Doğudaki, bir an olsun, kendisini kuzeydekinin, güneydekinin, batıdakinin yerine koysun. İstanbul'da doğmuş, büyümüş olan kardeşim, 'acaba Hakkari'de doğup büyüseydim ne olurdu?' diye kendisine sorsun, bunu sorgulasın. Veya bir milliyetçi genç kendisini bir solcunun, bir sosyalistin yerine bir an olsun koysun. O sosyalist genç de bir an olsun kendini milliyetçi gencin yerine koysun, onu anlamaya çalışsın. Bir an olsun muhafazakarla, bir an olsun dindarla, bir an olsun modernle empati kurmaya
çalışalım. Zengin kardeşim, kendisini bir an olsun yoksulun yerinde görsün. 'Benim doğrum tek ve yegane doğrudur' diyenler, 'benim ideolojim tek seçenektir' diye düşünenler, 'benim yaşam tarzım, fikirlerim, inançlarım herkesinkinden üstündür' kanaatinde olanlar, bunu başkalarına dayatma çabası içine girdiklerinde nasıl bir zalimliğin içine de girdiklerini lütfen görsünler" dedi.
"DEVLET SADAKA DAĞITIR MI?"
"Ben İstanbul'da çok farklı bir lüks içinde yaşayabilirdim... Ama İstanbul'un varoşlarında yaşayanların nasıl yaşadığını biliyor muyuz? Gidip orada bir evde oturduk mu? Bir Romanın nasıl yaşadığını biliyor muyuz? Gidip bir Romanın evinde oturduk mu? Veyahut da kenar, köşedeki bir Kürt kardeşimin, Zaza kardeşimin, Boşnak kardeşimin evinde acaba oturduk mu? Acaba onlarla beraber bir yemek yedik mi, sohbete katıldık mı? Ama sizin bu başbakanınız bunları yaptı, yapıyor. Belediye başkanlığımda da yaptım,
başbakanlığımda da yaptım. Çünkü insanı tanımam, insanı anlamam için önce onların yaşam tarzını görmem, bilmem, anlamam gerekiyordu. Onlarla bunu yaşamam gerekiyordu. Tüm arkadaşlarıma da sürekli hep bunu telkin ediyorum" dedi.
"Şimdi bize diyorlar ki 'sadaka dağıtıyorlar'. Devlet sadaka dağıtır mı? Devlet sadaka dağıtmaz" diyen Erdoğan, "Devlet; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın gereğini, sosyal devletin gereğini yerine getirir. Yani devletin dağıttığı bir sadaka değil, bir iane değildir. Sosyal devletin gereğini yerine getiriyoruz. Bunu birbirinden ayıralım. Bizden önceki iktidarlar bunu yapmadıysa bizim yapmayacağımız anlamına mı gelir? Eğer ben herkese iş bulamıyorsam, ne yapacağım? Onun geçimi için ona bir
şeyler getireceğiz. Gıdasından tutun yakacağına varıncaya kadar götüreceğiz. Bizim görevimiz bu. Sadaka göndermek değil, bu vatandaşımın en doğal hakkıdır. O zaman benim zaten arkadaşlarımla birlikte bu makamda olmamın anlamı yok ki. Biz niye buraya geldik?'' şeklinde konuştu.
"HİÇ KİMSEYE, 'KONUŞMA', 'YAZMA', 'ELEŞTİRME', 'PROTESTO ETME' DİYEMEYİZ, ÇÜNKÜ ONU YAŞAYARAK GELDİK"
"Kanın kaynamasının ne demek olduğunu, gençlik heyecanının, gençlik anlayışının, gençlik ateşinin ne mana ifade ettiğini, delikanlı demenin ne anlama geldiğini elbette yaşayarak tecrübe ederek biz de bugünlere geldik'' diyen Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Eğitim imkanlarına ulaşmanın bu kadar kolay olmadığı, eğitimin lüks sayıldığı, bilgiye, teknolojiye erişimin imkansız derecesinde olduğu dönemleri gördük. Tıpkı bugün olduğu gibi, tıpkı sizler gibi, bizler de dünyayı değiştireceğimize, kendi ideolojilerimizi, kendi fikirlerimizi tüm dünyada hakim kılacağımıza, buna gücümüzün, kuvvetimizin, birikimimizin olduğuna inanarak bugünlere geldik. 1980 öncesinde biz şunu da gördük; birilerinin, gençlerin heyecanını, enerjisini, coşkusunu, fikirlerini,
ideolojilerini istismar ettiğine, kullandığına, kendi çirkin emellerine alet ettiğine maalesef şahit olduk. Sokakların kan gölüne döndüğü süreçlerden geliyoruz. Her gün sokaklarda gençlerin vurulup düştüğü süreçlerden geliyoruz. Okullara gidemediğimiz günlerden geliyoruz. Gençlerin, emin olun, bir hiç uğruna, birbirlerine kastettikleri, birbirlerinin canına kıydıkları acı manzaralara biz de şahit olduk. Belki siz hatırlamıyorsunuz, belki anlamakta zorluk da çekiyorsunuz; ama üniversitelerin tatil edildiği,derslerin, sınavların iptal edildiği, kitlesel eylemlerle hayatın durdurulduğu dönemleri yaşadık. Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, insanların birbirine yok yere düşman edildiğine, insanın insana kıydığına şahit olduk. Sağda ya da solda olmasa bile, bu eylemlerin içinde yer almasa bile, en sevdiğimiz kardeşlerimizin, Konya'da, İstanbul'da hain eller, karanlık eller tarafından gencecik yaşlarında soldurulduğunu gördük."
"YAŞAMAK İÇİN, TUTUNMAK İÇİN, AYAKTA KALABİLMEK İÇİN BİRÇOK SIKINTILARI YAŞAYARAK GELDİK"
12 Eylül 1980 sabahı, radyodan okunan bir bildiriyle, bütün bu çatışmaların, kavganın, ölümlerin adeta bıçakla kesilir gibi kesildiğini, bittiğini ve tükendiğini de gördüklerini belirten Erdoğan, bu durumun çok ilginç olduekğunu kaydetti. İnançlar üzerine, fikirler üzerine, okumak, yazmak ve konuşmak üzerine ağır bir kısıtlama geldiğini anlatan Erdoğan, "Bugün, birileri çıkıp, o günlere methiye düzebilir, o günleri bir nostalji olarak görebilir, o günlerde yaşananları, bugünün gençliğine örnek gösterme
insafsızlığı içine girebilir. Ama bugün biz buradayız, hamdolsun nefes alıp veriyoruz; lakin birçok genç fidan bugün bizimle beraber değil. Bakın biz o gün nice hayat hikayeleri dinledik, nice trajedilere bizzat şahit olduk. Gençler, taşradan İstanbul'a gelmiş, tek derdi okumak, mühendis olarak, mimar olarak, doktor olarak, öğretmen olarak mezun olmak ve kendisine bir gelecek inşa etmek. Ama öyle bir tezgahın içine girdiler ki sağdan veya soldan bir tarafı tercih etmeye mecbur bırakıldılar. Biz maalesef
işte bu tür mücadeleler içerisinde arkadaşlarımızı kaybettik, bizzat tanıyor musun diye sorduklarında onları gidip morgdan seçerek aldık. Bunları yaşayarak geldik. Yaşamak için, tutunmak için, ayakta kalabilmek için birçok sıkıntıları yaşayarak geldik. Bazıları kavgalara karışmak zorunda bırakıldı. İşte bunu görmek, bunu anlamak ve niçin diye çok gür bir sesle haykırmak durumundayız'' diye konuştu.
"BUGÜNÜN GENÇLİĞİNE SİZ HATALARA DÜŞMEYİN DİYORUZ"
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Biz genç olduk, üstelik biz 1980 öncesinde genç olduk. Çok şükür, gençlik kolu başkanı olduğum zaman İstanbul'da silahlı mücadele içerisine teşkilatımı hiçbir zaman sokmadım. Ama buna rağmen kaybedilen gençlerimiz oldu. Gençliğimizi çok yoğun bir fikir mücadelesi içerisine soktuk. Onun için de hiç kimseye, hiçbir genç arkadaşımıza, 'konuşma', 'yazma', 'eleştirme', 'protesto etme' diyemeyiz. Çünkü onu yaşayarak geldik. Biz, 1980 sonrasının baskılarını, yasaklarını, kısıtlamalarını yaşadık. İşte onun için, baskı, yasaklama, kısıtlama bizim bir yöntemimiz olamaz. Fikirlerin nasıl dışlandığını, inançların nasıl aşağılandığını, yaşam tarzlarına nasıl müdahale edildiğini, şiir okumanın nasıl mahpusluk gerekçesi yapıldığını gördük, yaşadık. İşte onun için biz hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edemeyiz ve edilmesine de izin vermeyiz. Biz gençlerin nasıl istismar edildiğini, nasıl kullanıldığını, gençlerin arasına nasıl nifak sokulduğunu da gördük, yaşadık. İşte onun için bugünün gençliğine siz bu
hatalara düşmeyin diyoruz."
"İSTANBUL'DA YAŞANAN POLİS-PROTESTOCU GÖRÜNTÜLERİ TÜRKİYE'NİN GERÇEĞİNİ YANSITMIYOR"
Başbakan Erdoğan, 6-7 Ekim 2009 tarihlerinde IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısının İstanbul'da yapıldığını hatırlatan, şunları söyledi:
"Dünyanın en büyük finans kuruluşlarının temsilcilerine, bankacılara, sigortacılara, ekonomistlere orada hitap ettim ve ben o gün onlara şunu söyledim, yine bazı sendikalar vesaire falan gösteriler yapıyorlar... 'Dışarıya kulak verin' dedim. Dışarıdaki protestoları duyun dedim. Sadece İstanbul'da değil, dünyanın her köşesinde gençleri, sendikaları duyun, dinleyin, onlara kulak verin dedim. Çünkü yapıcı eleştirinin, insanı yücelttiğini, doğruya yönelttiğini, insana yol gösterdiekğini biliyorum. Benim
itirazım her zaman yıkıcı eleştiriye, hakarete oldu. Benim itirazım, cam çerçeve kıran, polise taşla saldıran, araçlara zarar veren, belediye otobüslerini kullanılmaz hale getiren, o otobüslerde Serap'ları kaybettiğimiz taarruzlara karşıdır. İçindeki yoksul kız çocuklarının canına kasteden anlayışadır. Şunu da açık açık söylüyorum; İstanbul'da yaşanan polis-protestocu görüntüleri, Türkiye'nin gerçeğini yansıtmıyor. Bir hafta önce aynı gruplar polisin sağladığı güvenlik içinde Beşiktaş meydanında
kendilerine gösterilen yerde eylemlerini yaptılar, içlerinden temsilciler gelip Başbakanlık ofisine taleplerini içeren yazılarını teslim ettiler. Hiçbir nahoş görüntü ortaya çıkmadı. Ama bazı örgütler bundan rahatsız oldular, bir hafta sonra farklı taktiklerle hareket ettiler, olay çıkarmak, görüntü vermek için yol kestiler, polise saldırdılar. Sonuçta hepimizin rahatsız olduğu, üzüldüğü görüntüler ortaya çıktı."
"DERT ÜZÜM YEMEK DEĞİL, BAĞCIYI DÖVMEK"
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün öğrenci temsilcileriyle buluşmasında da yine bazı gruplarla, görüşmeye gelen gençler arasında sıkıntılar yaşandığını hatırlatan Erdoğan, "Dert üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Oysa bugün gençliğin sesine kulak veren, onların sorunlarını çözmeyi varlık sebebi sayan bir iktidar var, bir siyasi irade var. AK Parti'nin siyasi görüşünü kabul edip etmek ayrı bir konudur ama AK Parti hükümeti, Türkiye'de yaşayan herkesin, 73 milyonun hükümetidir. Hükümetin samimi girişimlerini,
iyi niyetli adımlarını boşa çıkararak, gerilim üretmeye çalışmak, başka siyasi hesaplar içine girerek diyalog süreçlerini gölgelemeye çalışmak kimsenin yararına olmayacaktır. Benim itirazım, bir üniversite amfisinde, öğrenmek için, dinlemek için, anlamak için toplanmış kitlenin, bir avuç öğrenci tarafından dinlemekten, anlamaktan, tartışmaktan mahrum bırakılmasına olmuştur. Öyle olaylar yaşadık ki, dünyanın en ünlü simaları, politikacıları ülkemize geliyor, üniversitelere davet ediliyor ama oradaki bir avuç
militan tarafından o kişinin konuşması engelleniyor. Üniversiteler politikacıları davet ediyor, salon hınca hınç doluyor, ama sesi gür çıkan bir avuç azınlık, çirkin eylemleriyle tüm o öğrencilerin hakkına tecavüz ediyor. Bunun neresi demokrasi, bunun neresi ifade özgürlüğü, bunun neresi protesto hakkı? Medyanın ve bazı siyasilerin, sırf protestolar iktidara yönelik diye, ilkesizce bu eylemleri, eylemcileri teşvik ettiğine de maalesef şahit olduk. Düşünün, öğrenciler, gençler çıkıyor, her türlü otoriteye,
her türlü kurulu düzene, her türlü iktidara karşı olduklarını haykırıyor; sonra takım elbise kravat takarak Meclis koridorlarında, kimi partilerin grup toplantılarında basına poz veriyorlar. Burada ilkeden, tutarlılıktan söz edebilir misiniz? Burada, birileri tarafından kullanılma, istismar edilme yok mu?" dedi.
"KADIN MİLLETVEKİLİ SAYISI DAHA DA ARTTIRILACAK"
Başbakan Erdoğan, Haziran ayında yapılması düşünülen genel seçimlerde, diğer partilerin nasıl hareket edeceğini bilmediğini ancak AK Parti'nin 25-30 yaş arasındaki gençlerden milletvekili adayı göstereceğini ifade etti.
Terörle mücadeleye de değinen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terörle topyekun bir mücadele gerektiğini belirterek, "Terörle mücadele yapıldığı kadar, terörü doğuran istismar zeminlerinin de ortadan kaldırılması gerekiyor. İşsizliği, yoksulluğu, dışlanmışlığı çözmediğiniz sürece, insanlara insanca bir yaşam imkanı sunmadığınız müddetçe, demokratik standartları en modern, en ileri seviyelere ulaştırmadığınız müddetçe, terörün beslendiği bataklığı kurutmanız da mümkün olmayacaktır'' diye konuştu.
"Terörle mücadele, tek başına güvenlik tedbirleriyle başarıya ulaşacak bir mücadele değildir. Bunun diplomatik, sosyo-ekonomik, psikolojik, eğitim boyutu vardır" diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Terörle topyekun bir mücadele gerekiyor. Terörle mücadele yapıldığı kadar, terörü doğuran istismar zeminlerinin de ortadan kaldırılması gerekiyor. İşsizliği, yoksulluğu, dışlanmışlığı çözmediğiniz sürece, insanlara insanca bir yaşam imkanı sunmadığınız müddetçe, demokratik standartları en modern, en ileri seviyelere ulaştırmadığınız müddetçe, terörün beslendiği bataklığı kurutmanız da mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan, 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' adını verdiğimiz süreç, işte bu gerçeklerden yola
çıkmıştır. Biz yola çıkarken 'önce insan' ve 'her şey Türkiye' için dedik. Bu iki başlık çok önemliydi. Devlet öncelikli değil, insan öncelikli bir siyaset dedik. Bunu Afyonkarahisar'daki AK Parti'nin kuruluş çalışmalarında söyledik. Çünkü insanı güçlü olmayan bir milletin, toplumun devleti de güçlü olamaz. Türkiye'yi dört temel taş üzerinde kuracağız dedik; eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik. Adımlarımızı buna göre attık. Türkiye'de gelir dağılımındaki dengesizliği gidermek, bölgeler arasındaki
kalkınmışlık uçurumunu azaltmak, yok etmek için, 8 yılda her alanda büyük reformlarımız oldu, büyük yatırımlarımız oldu.''
"BİZ KENAR MAHALLELERİ MERKEZE TAŞIMAK İSTEDİK"
25. Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları için Erzurum'a toplam 650 milyon liralık yatırım yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, bu yatırımlarla Erzurum'u bir cazibe merkezi haline getirmek istediklerini söyledi. Erdoğan, "Son bir ay içinde, Muş, Bitlis, Mardin, Ardahan, Kars, Batman'da, bu ikinci olmak üzere de Erzurum'da bulundum. Batı'daki, Kuzey ve Güney'deki, Orta Anadolu'daki illerimizle birlikte, Doğu'daki ve Güneydoğu'daki illerimizde yaptığımız yatırımların, bu illerimizi geliştirdiğini, bu
illerimizde yaşayan insanlarımızın ufuklarını genişlettiğini, buralarda umudu yeşerttiğini bizzat müşahede ettim. 156 üniversite illerimize farklı bir anlayış getirecek. Biz kenar mahalleleri merkeze taşımak istedik. Bu benim İstanbul Belediye Başkanlığımdaki hayalimdi. Bu dönemde hep kenarı merkeze taşımanın gayreti içinde olduk. Arkadaşlarımla hep bunun üzerine gittik. Bazıları Hidiv Kasrı, Malta Köşkü, Beyaz Köşkü halka açışımızı hep yadırgadılar. Çay fiyatını kahvehanedeki fiyatın altına düşürmemizi,
simit fiyatını düşürmemizi yadırgadılar. Bizim derdimiz şuydu; benim sıradan bir vatandaşım, orta gelir grubunun altındaki bir vatandaşım rahatlıkla burada gelip ailece yemeğini yiyebilmeli. Çünkü o orada yemeğini yediği zaman dünyaya, hayata daha farklı bakacaktır. Hepsinden öte özgüvenini kazanacaktır. Diyecektir ki ben insanım, bana değer veriliyor" şeklinde konuştu.
Yolsuzlukları ve hortumları önleyerek paranın halkın cebine gitmesini sağladıklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, tüm alanlarda bunun görülebileceğini belirtti. Başbakan Erdoğan, ''Eskiden merdiven altında yargı vardı. Ufacık, 7-8 metrekare odalarda adeta hakim efendi, mübaşiriyle, savcısıyla beraber çalışma yapıyordu. Ama şimdi tam adı üzerinde saray. Çok enteresandır. İstanbul Çağlayan ve Kartal'daki adalet saraylarının toplam kapalı alanı metrekare olarak, Cumhuriyet tarihinde yapılan adliye
saraylarının tamamından fazla. Bu bizim fiziki mekanlar noktasında adalete de ne denli önem verdiğimizi gösteriyor. Birileri kurusıkı atıyor. Marifet iltifata tabidir" dedi.
"EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ HER ENGELİ, HER BAHANEYİ TEK TEK ORTADAN KALDIRIYORUZ"
Eğitim alanında yapılan çalışmalardan söz eden Başbakan, "Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun bütçesi, 2002 yılında 494 milyon TL iken, 2011 yılında yüzde 582'lik bir artışla 3,5 milyar TL oldu. 8 yılda, 81 ilimizde, 111 ilçemizde, 71 bin 648 yatak kapasiteli 174 adet yurt ve blok hizmete girdi ve toplamda yurt sayımız 277'ye, kapasite ise 249 bin öğrenciye ulaştı. Geçen yıl çıkardığımız bir yasa ile yurt yapımında TOKİ'yi devreye aldık ve bu işi artık daha da hızlandırmış durumdayız. Kredi ve burslarda aynı
şekilde çok büyük oranlarda artış kaydettik. 45 TL olarak devraldığımız burs ve kredi miktarını, yüzde 433'lük bir artışla 240 TL'ye yükselttik. Yüksek lisans öğrencilerine 480, doktora öğrencilerimize de 720 TL aylık burs veya kredi veriyoruz. Yurtta kalan öğrencilerimiz aylık 150 TL gıda yardımından da faydalanıyor. Şu anda, başvuran her öğrenci, durumuna göre burs ya da kredi alabiliyor. Burs ve kredi alan öğrenci sayımız da, 2002'de 451 bin kişi iken, bugün 1 milyon kişiye ulaştı. Kimseyi geri
çevirmeyeceğiz. Herkese burs ve kredi vereceğiz. Gençlerimiz ekonomik imkansızlıklar nedeniyle üniversite kapısından dönmesin istiyoruz. Sadece üniversite öğrencilerimize değil, ilköğretimde, ortaöğretimde, özürlülerin eğitiminde ailelere maddi destek sağlıyor, öğrencilere barınma, taşıma ve gıda desteği sağlıyor, özetle eğitimin önündeki her engeli, her bahaneyi tek tek ortadan kaldırıyoruz'' diye konuştu.
"YILLAR BOYUNCA GENÇLERİMİZ BU ŞEKİLDE KAYBEDİLDİ..."
Türkiye'nin yapılan yatırımların etkisini göstermesiyle birlikte yarın çok daha farklı, çok daha ileri bir konumda olacağını belirten Erdoğan, "Gençlerimiz 17-18 yaşlarına geliyor, o ana kadar zaten iyi eğitim alamamış, üniversiteye girememiş, iş bulamamış. Şehrinde iş yok, ekmek yok, umut yok. İşte yıllar boyunca gençlerimiz bu şekilde kaybedildi, bu şekilde suçun, kötü alışkanlıkların, terörün ve mutsuzluğun pençelerine itildi. Biz şu anda bunu durdurmanın mücadelesini veriyoruz. Kaldı ki Anayasa'nın
58. maddesi zaten bize gençliğin korunması noktasında da böyle bir yükü yüklüyor. İstiyoruz ki, anneler, babalar, evlerinde oturup, biricik yavrularının ölüm haberini, şehadet haberini beklemesinler. İstiyoruz ki, anneler sabah çocuklarına kahvaltı hazırlasın, hayır dualarıyla çocuklarını okula göndersin, akşam da sofrayı hazırlayıp çocuklarının okuldan gelmesini beklesin. İstiyoruz ki, anne-babalar çocuklarının cesetlerini değil, düğünlerde coşkuyu, sevinci, gururu kucaklasın. İstiyoruz ki anne babalar
çocuklarının mürüvvetini görsün, mutluluğuna şahit olsun, torunlarını sevebilsin. Çok şey istemiyoruz, son derece insani taleplerimiz var. Bu taleplerin gerçekleşeceğine, gerçekleşebileceğine samimiyetle inanıyoruz, içtenlikle inanıyoruz ve işte o tabloyu, o manzarayı inşa etmenin mücadelesini veriyoruz. Biz bunu yaparız. Biz bunu başarırız. Yeter ki buna inanalım, yeter ki bu manzaranın şekillenebileceğine inanalım ve yeter ki kendimize güvenelim. Evelallah, bugüne kadar millet olarak bunu defalarca
yaptık, defalarca badirelerden çıktık, inşallah bugün de yapar, bugün de arzuladığımız Türkiye'ye ulaşabiliriz" dedi.
Toplantıya Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, işadamı Ali Sabancı, İstanbul, Marmara, Gazi, ODTÜ, Ankara, Van Yüzüncü Yıl, Cumhuriyet, Pamukkale, Zonguldak Karaelmas, Ege, Celal Bayar, Bilkent, Bahçeşehir, Rize, Kocaeli Namık Kemal, Atatürk, Uludağ, Gaziantep, Harran, Çukurova üniversitelerin de aralarında bulunduğu öğrenci temsilcileri, çeşitli gençlik derneklerinin
temsilcileri, Genç MÜSİAD başkanı, Genç Siviller, Arı Hareketi, Hukukçular Derneği Başkanı, Uyuşturucu ile Mücadele ve Gençlik Derneği Başkanı, Genç işadamları Derneği temsilcileri katıldı.