Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi de çıkmış bir ahlaksız, bir edepsiz benim akıbetimin de Menderes'in akıbeti olabileceğini ümit ettiğini söylüyor. Be ahlaksız, be edepsiz, biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek yola çıktık. Biz ölümden korkmadık. Bizim imanımızın gereği, ölümü korkutmaktır ve bu yolculuğumuzu da böyle devam ettireceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, geçen hafta AK Parti Gençlik Kolları Merkez Yürütme Kurulunu da teşkil ederek, Genel Merkez organlarının yönetim süreçlerini tamamladıklarını belirtti.
AK Parti Gençlik Kolları Merkez Karar ve Yürütme Kurulu toplantısında, gençlerle, partiyi ve ülkeyi geleceğe taşıyacak yol haritasını konuştuklarını dile getiren Erdoğan, her yönetim organı gibi Gençlik Kolları Merkez Yürütme Kurulunun da, AK Parti'ye her bakımdan en çok katkıyı yapacak kişilerden oluşması için gayret ettiklerini söyledi.
Erdoğan, "İnşallah bu kardeşlerimiz, tüm vakitlerini Gençlik Kollarımızın gelişmesi, büyümesi, ülkemizin tüm gençlerine ulaşması için kullanacaklardır." diye konuştu.
BAKANLIKLARDA YENİ DÜZENLEME
Dün gece, hem bir bakanlığı ikiye böldüklerini hem de toplamda 3 yeni bakan ataması yaptıklarını bildiren Erdoğan, "Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Zehra Zümrüt Selçuk ile Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan’a, bugüne kadarki hizmetleri için teşekkür ediyorum. Kabinemizde birlikte mesai yürüteceğimiz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Derya Yanık’a, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Prof. Dr. Vedat Bilgin’e, Ticaret Bakanımız Mehmet Muş’a başarılar diliyorum." ifadesini kullandı.
2023’E ODAKLANMA ZAMANI
"Artık, Genel Merkezimizle, Meclis Grubumuzla, kabinemizle, beldesinden iline kadar tüm teşkilatlarımızla 2023’e odaklanmamız gereken bir döneme girdik." diyen Erdoğan, bugünlere kolay gelinmediği gibi bundan sonrasının da kolay olmayacağını bildiklerini söyledi.
AK Parti'nin kuruluşunu ilan ettikleri 2001 Ağustos ayından bugüne kadar nice büyük engelleri başarıyla geçtiklerini, nice badirelerin üstesinden geldiklerini, nice eserlere ve hizmetlere imza attıklarını belirten Erdoğan, "Geride bıraktığımız 20 yıla yaklaşan döneme baktığımızda şunu görüyoruz: Kuruluş döneminden sonra Cumhuriyet devrinin en verimli, en üretken ve aynı zamanda en çok mücadele yaşanan dilimi, bu 20 yıldır." dedi.
Türkiye büyüdükçe, karşısına çıkan sorunların, tuzakların, maruz kaldığı saldırıların çapının da büyüdüğüne dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hatırlayınız… Türkiye, sanayide dışa bağımlı olduğu dönemlerde, tedarikteki en küçük bir aksilik, savunması dahil her alanda ülkenin tökezlemesine sebep oluyordu. Ticaretimizin derinliğinin sığ olduğu dönemlerde, distribütörlük dışında yatırıma ve üretime dayalı uzun vadeli girişimlere cesaret edilemiyordu. Tarımımızın sadece kendimize yeterli olmasıyla övünürken, niçin bu alanda dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında yer almadığımız sorusu akıllara dahi gelmiyordu. Turizm potansiyelimizi gerçek anlamda ancak bizim teşvik ve destek politikalarımızla, bölgesel ve küresel kültür diplomasimizle değerlendirebildik. Ülkemizin, çok küçük dalgalanmalar karşısında bile hem siyasi, hem ekonomik krize girme riskiyle karşı karşıya kaldığı dönemler geçirdik.
Milletimizi çeşitli sosyal fay hatları üzerinden bölme, birbiriyle çatıştırma girişimlerine şahit olduk. Mesela 1970’li yıllarda ideolojik kamplaşmalar, meşrep farklılıkları üzerinden kardeşi kardeşe kırdırmaya kalktılar. Aynı şekilde 1990’lı yıllarda aynı oyunu kökenler üzerinden tekrar sahneye sürdüler. Bu arada ekonomiyi de hiç boş bırakmadılar. Sadece birkaç milyar dolarlık bir spekülasyonla, üstelik de dünyada bunu tetikleyecek herhangi bir gelişme yokken, 1994 yılında ülkemizi büyük bir krize sürüklediler. Aradan çok geçmeden, bu defa 2001 yılında, kendi iç dinamiklerimizi kullanarak, yeni bir krizi başımıza musallat ettiler. Ey Kılıçdaroğlu, şöyle hafızanı bir yokla bakalım varsa... Gecelik faizlerin yüzde 7 bin 500’e çıktığı, 20 bankaya el konup milyarlarca dolarlık zararın tamamının millete fatura edildiği bu dönemin baş aktörleri, şimdi bize karşı kampanya yürüten CHP yöneticileriydi. AK Parti olarak işte böyle bir Türkiye’yi devraldık."
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ TAKTİKLERİ
Ülkede güven ve istikrar iklimini tesis ederek, tarihin en büyük demokrasi ve kalkınma hamlesini başlattıklarını, bu tarihi hamleye yönelik kriz tehditlerinin de hiç eksik olmadığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Kasım 2002'den beri neler görmedik, neler yaşamadık ki? Arkası karanlık cinayetlerden Cumhuriyet mitinglerine kadar sayısız siyaset ve toplum mühendisliği taktikleriyle karşılaştık. Partimize yönelik kapatma davasından gece yarısı bildirilerine kadar pek çok haksız, hukuksuz, çirkin tezgaha maruz kaldık. Şimdi de çıkmış bir ahlaksız, bir edepsiz benim akıbetimin de Menderes'in akıbeti olabileceğini ümit ettiğini söylüyor. Be ahlaksız, be edepsiz, biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek yola çıktık. Biz ölümden korkmadık. Bizim imanımızın gereği, ölümü korkutmaktır ve bu yolculuğumuzu da böyle devam ettireceğiz. Ama siz zaten ölüm denildiği zaman kaçacak delik arayanlardansınız. Yani Menderes'in akıbetinden hoşnut mu oluyorsunuz, memnun mu oluyorsunuz? Çünkü o akıbeti hazırlayanlar da sizdiniz. Şimdi bize de aynı akıbeti mi hatırlatıyorsunuz? Boşuna uğraşmayın, boşuna gayret etmeyin; evelallah biz bunların hepsine hazırız. 15 Temmuz'da bunu gördük ve 15 Temmuz'u hazırlayanlara bu ülkeyi mezar ettik. Senin genel başkanın tankların arasından kaçıp Bakırköy Belediyesine giderken biz orada milletimizle, milli iradeyle beraber sadece ülkemize değil tüm dünyaya selam verdik. Dik durduk. Asla geri durmadık. Ama siz hemen kaçtınız Bakırköy Belediyesinde çay-kahve sohbetine daldınız, oradan seyrettiniz; daha çok seyredeceksiniz ve biz bu yolda aynı kararlılıkla yürüyeceğiz. Öyle kalkıp, yaptığınız basın toplantılarıyla falan benim akıbetimin böyle olacağından hiç bahsetme. Biz şuna inanmışız: 'Her nefis ölümü tadacaktır.' Bitti. Ama senin değerlerin içinde böyle bir şey yoksa onu ben bilmem. Ama sen de tadacaksın, onu bil. Biz bu yolculukta böyle devam ediyoruz. Bu yolculuk bir vatan yolculuğudur ve bu vatanı ayağa kaldırma yolculuğudur. Nefsimiz bu yolda feda olsun dedik ve bu yola böyle çıktık.
AVRUPA BİRLİĞİ
Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde verilip tutulmayan sözler başta olmak üzere uluslararası riyakarlıkları da bunlara eklememiz gerekiyor. Rabbimize olan teslimiyetimiz ve milletimizden aldığımız güçle, bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik, dik durduk, çareyi hep milli iradeye gitmekte aradık. Hamdolsun, her seferinde de milletimiz bizi bağrına bastı, daha güçlü bir şekilde 'yola devam' mesajı verdi.
GEZİ OLAYLARI
Vesayet güçlerinin 1950'den beri uyguladıkları yöntemler işe yaramayınca, bu defa daha sinsi, daha alçakça yöntemleri devreye soktular. Gezi olaylarıyla sokakları kaosa sürüklemeye, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesiyle milli iradeyi hançerlemeye kalktılar. Bunlar yetmeyince, PKK’dan DEAŞ’a ve FETÖ’ye kadar, iplerini ellerinde tuttukları tüm terör örgütlerini üzerimize saldılar. Ardından da tarihimizin en acı hadiselerinden biri olan 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık. Her saldırıya cevabımızı geriye çekilerek değil, daima ileriye atılarak verdik."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Meclis'te Cumhurbaşkanı seçmemizi engellemek istediler, Cumhurbaşkanının seçimini doğrudan halka devrettik. Bürokrasiyi ve mevzuatı kullanarak elimizi kolumuzu bağlamak istediler, yönetim sistemini değiştirerek milli iradenin üstünlüğünü güçlendirdik." diye konuştu.
Ülkenin meşru idaresini yıkmaya kalkan darbecileri, milletle birlikte kısa sürede bozguna uğrattıklarını vurgulayan Erdoğan, "Şimdi de emekli amirallerle kol kola vererek, oradan aldıkları güçle Kılıçdaroğlu, 'Emekli olanlar darbe yapabilir mi?' diyor. Onlar sizin akıl hocanız. Darbeyi de sizin yapmanızı bekliyorlar. 'Ne duruyorsunuz? Hadi bakalım dökülün sokağa, 15 Temmuz'da olduğu gibi.' diyorlar. Siz o akıl hocalarınızla birlikte yürüyorsunuz ama bilin ki bu ülkede işte her şeyi bitmiş, tükenmiş olan bu akıl hocalarına evelallah yer ve yol kalmayacak." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütlerinin başını, yalnızca sınır içinde değil, sınır ötesindeki asıl kaynaklarında da birer birer ezdiklerini ve ezmeye devam ettiklerini belirtti.
Erdoğan, Gezi olaylarından en son Karabağ'da Azerbaycan'a verilen desteğe kadar tüm bu süreçlere sürekli, ekonomiye yönelik tehditlerin de eşlik ettiğini söyledi.
Faizden döviz kuruna, borsadan enflasyona uzanan pek çok sorunun, bu süreçle paralel olarak can yakıcı hale geldiğini ve getirildiğini dile getiren Erdoğan, "Türkiye, makroekonomik dengeleri gerçekten sağlam olduğu için, son 8 yıldır yaşadığı tüm gizli, açık saldırılara rağmen ayakta kalmayı, istikrarını korumayı başarmıştır. Allah göstermesin, 2002 öncesi Türkiye'sinin siyasi, sosyal ve ekonomik ikliminde bu tür saldırılarla karşılaşmış olsaydık, ülkemizin nasıl bir duruma düşeceğini tahayyül etmek bile istemiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
DİK DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Türkiye'nin ödediği bedellerin nedeninin; egemenliğini, istiklalini, istikbalini, milli iradenin üstünlüğü ilkesini, bölgesindeki hak ve menfaatlerini koruma azmini, aksi yöndeki dayatmaların önünde tutması olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti: "Şayet vesayete teslim olsaydık, darbelere boyun eğseydik, terör örgütlerine eyvallah etseydik, dış telkinlere kayıtsız şartsız uysaydık, belki bu baş ağrılarının hiçbirini çekmeyecektik. Ama o zaman da başımız dik şekilde yaşayamaz, milletimizin yüzüne bakamazdık. Ben huzurunuzda Dışişleri Bakanımıza, Yunan Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede vermiş olduğu cevaplar sebebiyle de teşekkür ediyorum. Asla baş eğmeyecek ve dik durmaya devam edeceğiz. Bizim milletimiz asla boynunda böyle bir esaret zinciriyle yaşayabilecek bir millet değildir."
AKİFÇE VURGU
Mehmet Akif Ersoy'un, "Zulmü Alkışlayamam" adlı şiirinin, "Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale. Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum." dizelerini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Gerekirse, baş verip baş eğmeyen bir millet olarak, tarihimizin her dönemi gibi bugün de önceliğimiz istiklalimizdir. Sahada terör örgütlerine, uluslararası alanda müstemlekecilere karşı verdiğimiz mücadeleyi, ekonomide de faiz-kur-enflasyon şer üçgenine karşı yürüttük. Bu mücadeleden dolayı bizi suçlayanlara soruyorum, ne yapacaktık? Böyle davranmayıp da başımıza gelenlere rıza mı gösterecektik? Şanlı 15 Temmuz kıyamını adeta cezalandırmak için başlatılan ekonomik saldırıya seyirci mi kalacaktık?
Suriye sınırlarımızı güvenli hale getirmek için yürüttüğümüz ve haklılığımız konusunda en küçük bir şüphemiz olmayan harekatlarımızın ardından maruz kaldığımız ekonomik tuzaklara seyirci mi kalacaktık? Ağustos 2018'de Amerikan yönetiminin açıkladığı haksız yaptırım kararının ardından yaşanan kirli gece yarısı saldırılarına seyirci mi kalacaktık? Son olarak dünyayla birlikte ülkemizi de etkileyen koronavirüs salgınının yol açtığı sıkıntıları ekonomik virüsle taçlandırma gayretlerine seyirci mi kalacaktık? CHP'nin ve onun peşine takılıp gidenlerin bir süredir sanki hazine bulmuş gibi sarıldıkları 128 milyar dolar meselesini, işte bu fotoğraf içinde okumak gerekiyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen ortada gerçekten 128 milyar doların akıbetini anlama arayışı olmadığı için söylenen sözlerde doğru olan hiçbir şey de yoktur. Ne rakam doğru ne rakama yüklenen anlam doğru ne de bu rakam üzerinden yürütülen kampanya doğru. Baştan sona yanlış. Baştan sona cehalet." diye konuştu.
ÜÇ ÇEŞİT CEHALET VARDIR
"Cehalet" deyip geçmemek gerektiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biliyorsunuz, üç çeşit cehalet vardır. Birincisi, cehli basit yani bir şeyi bilmemektir. Güzel tarafı bilmediğini biliyor olmaktır. Cehli basit, konunun ne olduğunu bilmediği için mazurdur, öğrenmeye de açıktır. İkincisi, cehli mürekkep yani cehaletin karesidir. Cehli mürekkep; dolma kalemde kullandığınız mürekkep değil, karıştırmayalım, öğretim gördüğü için konunun ne olduğunu bilir ama eğitimi olmadığı için nasılını bilmez. Bunlara gafil denir, ihtiyaçları da iyi bir eğitimdir. Üçüncüsü ise cehli mikap yani cehaletin küpüdür. Cehli mikap, öğretimden geçtiği için konunun ne olduğunu bilir, eğitimli olduğu için nasılını da bilir. Bu kesimi tehlikeli kılan ise bilerek ve isteyerek konunun nedenini ve niçinini karıştırmak, doğrularla yanlışları harmanlayarak, sürekli senaryolar peşinde koşmalarıdır. Herhalde bu cehli mikap kesimi size tanıdık gelmiştir.
Erdoğan düşmanlığı, AK Parti düşmanlığı, Cumhur İttifakı düşmanlığı, bu cehli mikap kesiminin gözlerini öyle bir kör etmiştir ki ülkenin ve milletin felaketinden medet umar hale gelmişlerdir. Nedir bu diledikleri felaket? Bunların artık gizlemeye dahi ihtiyaç duymadıkları temennileri, Türkiye'nin önce tıpkı 1994 ve 2001'de olduğu gibi çok derin ve keskin bir ekonomik kriz yaşaması ardından da siyasi değişime maruz kalmasıdır. Hatta artık temenniyle de yetinmeyip, böyle bir felaket yaşanması için fiilen beşinci kol faaliyeti yürütmeye de başlamışlardır. Öyle ki uluslararası sermayeye 'Türkiye'ye yatırım yapmayın' çağrısında bulunacak kadar muvazeneyi yitirmişlerdir. Her sosyal ve siyasi çalkantıda 'Ekonomiyi durdurun' çağrıları yapan bu yıkım ekibini milletimiz çok iyi biliyor, çok iyi tanıyor. CHP'nin etrafında kümelenen bu ekip, son günlerde yine, yurt dışındaki ve yurt içindeki yatırımcıları ürkütmek, milletimizin moralini bozmak, girişimcilerimizi tereddüde sürüklemek için dört bir koldan çalışıyor. Diğer konularda dikiş tutturamayınca, şimdi cehli mikap olarak yanlış ve yalan olduğunu en iyi kendilerinin bildiği '128 milyar dolar nerede?' yalanına sarıldılar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra "Şimdi CHP'nin, yalan stratejisini ve bu meseledeki gerçekleri hep birlikte izleyelim." diyerek, "CHP'nin 128 milyar dolar yalanı" başlıklı videoyu izletti.
"Siyasi çıkarları için devletin en hayati kurumlarını milletimiz nezdinde itibarsızlaştırmaya çalışan ve en aşağılık yalanları yüzleri kızarmadan söyleyen kötü niyetli müfterilere inat, bu ülke büyümeye, üretmeye ve gelişmeye devam edecek." mesajı verilen video, partililerce ayakta alkışlandı.
Bunun ardından konuşmasını sürdüren Erdoğan, "Gördünüz bunlar delil, belge. Bir yalan nasıl aşkla, şevkle, heyecanla söylenir gördünüz değil mi?" diye sordu.
Erdoğan, "CHP'nin başındaki zata sorsanız, 'Hesap uzmanıyım' der ama geçmişte bilinen tek yönetim hikayesi SSK'yı batırmasıdır. Başbakanlığım döneminde, görevi devraldığımızda Merkez Bankasının döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Görevden ayrıldığımda bu rakam 135 milyar dolara çıktı. Bırakınız 128 milyar doların ne olduğunu, nasıl yönetildiğini, 128 tuğlayı üst üste koymuşluğu dahi yok olan Kılıçdaroğlu, kalkmış bunları konuşuyor." dedi.
Partililere izlettiği "CHP'nin 128 milyar dolar yalanı" başlıklı videoda, "Yalanı büyük konuşacaksın, büyük söyleyeceksin." mesajı verildiğini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"İşte Kılıçdaroğlu'nun rehberini öğrendiniz mi? O bayan. 'Büyük söyleyeceksiniz' diyor. O da 'Emredersin' diyor ve büyük söylüyor. Bu kişinin sözcüsü olan kişi ise, önce BDDK'daki göreviyle, sonra Hazine Müsteşarı olarak, 2001 krizinin en önemli sorumlularından biridir. Şayet bu kişi '128 milyar dolar nerede?' sorusunu, Merkez Bankası bilançolarını okumayı bilmeden soruyorsa, geçmişte kendisine tevdi edilen görevlere yazıklar olsun.
Yok, bunu bildiği halde aynı soruyu soruyorsa cehli mikap olduğunu kabulleniyor, ülkesine ve milletine taammüden ihanet içine girdiğini de ikrar ediyor demektir. Meselenin önüne arkasına bakmadan bu kampanyanın peşine düşenlerin bir kısmını üzülerek, bir kısmını gülerek seyrediyoruz. Hele hele sağa sola pankart asarak, sosyal medya trollerinin peşine takılarak, koca koca unvanlarından utanmadan bu yalan kampanyasına figüranlık yapanları görünce, içimizde bir acıma duygusu uyanmıyor da değil."
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak bu meseleye doğrudan girmemek için epeyce sabrettiğini, "CHP'nin yeni bir yalan kampanyasıdır." diyerek konuyu çok da önemsemediğini vurgulayan Erdoğan, şu görüşleri paylaştı:"Ama sonra baktık ki birileri bizim önemsememekten kaynaklanan sessizliğimizi korku sanarak, yalanların ve iftiraların dozunu artırıyor. 'Artık bunlara bir cevap vermek vacip oldu' diyerek, bugün etraflıca meseleye girme kararı aldık. Öncelikle şunu söylemek isterim ki Türkiye bu manzarayı hak etmiyor. Türkiye bu muhalefet anlayışını, bu muhalefet üslubunu kesinlikle hak etmiyor. Türkiye, yalanı su içer gibi söyleyebilen bu karikatür tipleri de hak etmiyor. Hep dediğimiz gibi biz karşımızda projede, hizmette, eserde, vizyonda yarıştığımız bir muhalefet görmek istiyoruz. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan enerjiye, tarımdan spora her konuda bizim yaptıklarımızdan daha fazlasını milletimize taahhüt eden bir muhalefet görene kadar huzur bulmayacağız. Küresel senaryolara payandalık etmek yerine kendi ülkesinin siyasetinde başrole soyunan bir muhalefet görene kadar, bu yalan ve iftira kumpanyasının gerçek yüzünü deşifre etmeyi sürdüreceğiz."