Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, araştırmalarını sürdüren bilim insanları, bölgede kurulan istasyonlar sayesinde depremleri anlık olarak takip ediyor. Yapılan çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulunan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Yaşamış olduğumuz deprem 1999’da yaşamış olduğumuz Gölcük depremi ve takibinde Düzce’de yaşamış olduğumuz deprem ile karşılaştırıldığında, en az 20 kat daha büyük bir depremden bahsediyoruz. Biz her 30 saniyede bir deprem görüyoruz bölgede” dedi.
6 Şubat tarihinde meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkımlara sebep olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından, yaraların sarılması ve bundan sonraki süreçte gerekli önlemlerin alınabilmesi için çalışmalar devam ediyor. Bu çerçevede ilk andan itibaren deprem bölgesine giderek çalışmalarını yürüten TÜBİTAK MAM bölgede 15’e yakın deprem gözlem istasyonu kurdu. TÜBİTAK tarafından desteklenen 550 bilim insanının çalıştığı bölgeden alınan verilerle birlikte meydana gelen depremler anlık olarak 7 gün 24 saat esasıyla gözlemleniyor. Başkan Hasan Mandal, TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi içerisinde bulunan Yer Bilimleri Araştırma Grubu’nda yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi verdi.
“1999 depreminden en az 20 kat daha büyük bir depremden bahsediyoruz”
Yaşanılan depremin büyüklüğünün çok iyi bilinmesi gerektiğini kaydeden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Bizim en yakın zamanda yaşamış olduğumuz deprem 1999’da yaşamış olduğumuz Gölcük depremi ve takibinde Düzce’de yaşamış olduğumuz deprem. Onlarla karşılaştırıldığı zaman büyüklüğü ve oluşturmuş olduğu bölgesel genişlik noktası çok farklı. En az 20 kat daha büyük bir depremden bahsediyoruz. Oluşturmuş olduğu bölgenin genişliği de 500 kilometreye yakın. Dolayısıyla bu sadece Türkiye’deki bilim insanlarının değil, farklı coğrafyalarda dünyadaki birçok bilim insanının ifade ettikleri gibi, yüzyılın en büyük karasal depremi diyoruz ama bu kayıt altına alınma noktasında ama çok daha büyük bir depremin hem şiddeti hem de büyüklüğünün etkisi altındayız. Dolayısıyla bizim şu an yaşıyor olduğumuz hemen akabindeki geçtiğimiz hafta pazar günü Hatay’da yaşamış olduğumuz, hafta sonu Niğde’de yaşamış olduğumuz, dün Malatya’da yaşamış olduğumuz gerçekten bunun etkisini bize gösterir boyutta” dedi.
“Her 30 saniyede bir deprem görüyoruz bölgede”
Elazığ ve İzmir depremlerinin ardından Gaziantep ve çevresinde gözlem istasyonları kurmaya başladıklarını dile getiren Prof. Dr. Mandal, “Biz, 2020 yılında özellikle Elazığ’daki deprem ve İzmir’deki deprem sonrasında Gaziantep Büyükşehir Belediyemizle birlikte başlatmış olduğumuz sismik tehlike, risk değerlendirmesi üzerine yapmış olduğumuz çalışmamız ve yine benzer şekilde deprem risk analizi oluşturmak üzere bir çalışma başlatmıştık. Dolayısıyla orada bizim istasyonlarımız vardı. Hemen akabinde bu istasyonlarımızın sayılarını artırarak şu an bölgede 15 istasyonla birlikte gözlem yapıyoruz. Şu anda konuşulan toplumumuzu, vatandaşlarımızı doğru bilgilendirme anlamında deprem sayılarının 10 bine ulaştığı sayısı var. Aslında bu sayı 10 binin çok üzerinde. Ama hangi büyüklükten itibaren ölçtüğünüze bağlı. Genelde ölçüm noktaları 1.5’in üzerinde noktası kabul gördüğü için onun üzeri hesaplanıyor. Esasına bakarsanız biz her 30 saniyede bir deprem görüyoruz bölgede. Geçmişte bunlar yok muydu? Duyarlılık anlamında bakıldığı zaman düşük büyüklükteki depremler sürekli yaşanıyor ama şu an hassasiyet noktası gerçekten çok yüksek” diye konuştu.
“Bilim insanlarımız şu an sahada çalışmalarını gerçekleştiriyor”
Deprem bölgesinde 550 araştırmacının görev yaptığını vurgulayan Hasan Mandal, “En çok sorulan sorulardan biri ‘Bir sonraki aşama ne olacak’ gibi sorular. İşte bu birçok bilim insanının ortaklaşa konuştuğu, şu an oluşan gerilmenin etkisi bunun uç noktalarında. Malatya bunun bir uç noktası ne yazık ki, bir uç noktası Adana ve diğer uç noktası Hatay. Aslında bunları tek tek şu an yaşıyoruz. Yine bilim insanlarımızın söylediği Malatya’da aktif faylarımızın bulunduğu yönünde. Bir diğer tarafı da Adana. Bununla birlikte yine bir diğer tarafı da bizim konuşuyor olduğumuz bu depremin büyüklüğü ve şiddeti dolayısıyla da diğer faylarda hareketlenmelerin ve buna bağlı olarak da oluşturmuş olduğu bir kısmı bağımsız depremler, bir kısmı artçı depremler olarak gözlemlediğimiz depremlerle karşı karşıyayız. Bilim insanları olarak bu süreçteki TÜBİTAK’ın koordinasyonuyla yapılmaya çalışılan bizim şu anda 119 tane farklı projemiz ile 550 araştırmacımız, farklı disiplinlerden bilim insanımız şu an sahada çalışmalarını gerçekleştiriyorlar” şeklinde konuştu.
“Sahte hesaplar üzerinden para toplamaya yönelik durumlar vardı”
Deringörü programı hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Mandal, “Bu sistem, bizim esasında daha önce güvenlik amacıyla, istihbarat amacıyla geliştirmiş olduğumuz bir çözümdü. 2015 yılında geliştirmiştik ve biz bunu hızlı bir şekilde bu dönemde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın talebi üzerine, çünkü gerçekten bu dönemde özellikle depremin ilk haftasını hatırlarsak oradan kurtarılan çocuklarımız, kendilerini ifade edemeyen bireyler ile ilgili yapay zekaya dayalı bir eşleştirme programı. Dün itibarıyla 276 birey, bunların büyük bir kısmı çocuk ve bebek olan vatandaşlarımızın tespiti yapıldı. Bu bizim için kıymetli. Çocuğumuzu, bebeğimizi veya bireyimizi ailesiyle veya velisiyle buluşturmak önemli. Başlangıçta çok daha sınırlıydı ama sonrasında çok hızlı bir şekilde arttı. Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı bu sürecin içerisinde, e-Nabız sistemine entegre edildi. Dolayısıyla kullanımı gerçekleşti. Bu program için bu dönemin bir kazanımı diyebiliriz. Aynı dönem içerisinde kötü niyetli insanların oluşturmuş olduğu, AFAD’ı ya da Kızılay’ı taklit ederek sahte hesaplar üzerinden duyarlı vatandaşlarımızdan para toplamaya yönelik durumlar vardı. Dolayısıyla bunlarla ilgili olarak da 2 milyonun üzerinde bir tespit vardı. Bilişim ve İletişim Teknolojileri Başkanlığı’na iletilerek, emniyete iletilerek bu sahte hesapların da duyarlılığı konusunda üzerimize düşeni TÜBİTAK olarak yerine getirmeye çalıştığımız konulardan biriydi” ifadelerini kullandı.
“Sismik risk değerlendirilmesinin mutlaka yapılması gerekiyor”
Depremlerin önceden tespit edilemediğini ancak bir takım öngörüler yapılabildiğini dile getiren Prof. Dr. Mandal, “Malatya deniyor, Hatay deniyor, potansiyel olarak Adana denilebiliyor. Bir defa buralarda risk boyutu var. İstanbul, Marmara Bölgesi. Bu konuda gereken hem hükümetimiz, devletimiz düzeyinde hem yerel yönetimler düzeyinde ve tabii ki toplum düzeyine yapılması gerek bileşenler var. Bir önceliklendirmenin yapılıp, biraz önce saymış olduğumuz şehirler ve bölgeler başta olmak üzere buralarda sismik risk değerlendirilmesinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bazı şehirlerimiz için yapılmış durumda. Bu çalışmaların yapıldığı yerleri biliyoruz ama uygulama noktasında mutlaka gelişim noktamız var. Burada da en büyük sorumluluk vatandaşlarımıza düşüyor. Bunu sorgulamaları lazım. ‘Burada ne zaman deprem olacak’ sorusundan çok ‘Benim ilimin, ilçemin, bu çalışması var mı? Hem yer bilimi açısından bakıldığı sismik risk analizimiz, haritalarımız var mı hem de üstyapı anlamında, yapı stoku anlamında bu var mı? Benim belediyem bunu yapmış mı, yerel yönetimim yapmış mı, devletim bu konuda takibini yapıyor mu’ demesi lazım ve bunların uygulanıp uygulanmadığını sorgulaması lazım. Şu an toplumdaki duyarlılık en üst düzeyde bunu biliyoruz ama bunun dönemsel olmaması gerekir. Sadece depremin nerede olacağını sorgulamaktan daha çok ‘Biz buna hazır mıyız’ sorusunu daha fazla sorgularsa biz o zaman bilim temelli bu güçlüğü hep birlikte aşacağımıza inanıyoruz” dedi.