Baykal, HaberTürk televizyonunun canlı yayınına katılarak gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.
AK Parti yetkililerinin, ''Anayasa değişikliği sürecinde Baykal'ın paketten ayrılmasını önerdiği maddelerle ilgili CHP'nin Anayasa Mahkemesine başvurmayacağına ilişkin güvence beklediğini gösteren açıklamaları olduğunun'' ifade edilmesi üzerine, böyle bir tavrı beklemenin düzenlemelerin ''Anayasaya aykırılığını kabul etmek anlamına geldiğini'' söyledi.
"Bazı AKP sözcüleri teklifi Anayasa Mahkemesi'ne götürmeyin demiştir. Ne olur siz de götürmeyin de hukuksuzluğu hayata geçirelim demişlerdir" diyen Baykal sözlerine şöyle devam etti; ''Demokratik bir toplumda, bir hukuk devletinde yaptığı işe güvenen bir insanın yaptığı işin hukuk denetimine tabi tutulmasından korkması, onun yaptığı işin hukuk dışı olduğunu kabul etmesi demektir. Hukuk dışı bir işi, ayarlayabilirse yapma kararlılığında olduğunu gösterir''.
TEKLİFİ MAHKEMEYE GÖTÜRMEYİN DEDİLER
Baykal, ''Anayasa Mahkemesine gitmeyin'' diyerek yargı denetiminden kaçılamayacağını belirterek, ''Bunu söylemek bir hukuk bilinçsizliğinin, demokrasi sapkınlığının en mükemmel örneğidir. Türkiye bu zihniyetin elinde. Sorun da bu'' dedi.
Bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Anayasa değişikliği sürecinde gerektiği şekilde devreye girmediğini ifade eden Baykal, Türkiye krize girdiği zaman cumhurbaşkanlığı makamından ülkenin tümünü kucaklayacak bir sesin çıkmadığını savundu. Baykal, şöyle konuştu:
''Cumhurbaşkanlığı Türkiye'nin bir fren mekanizmasıdır. Bir frene, hareket halindeki makinenin, insanın 'dur' diyecek mekanizmalara ihtiyacı vardır. Almış başını gidiyor hükümet. Ne Anayasa ne hukuk ne sağduyu dinliyor. Buna 'dur, ağır ol, sakin ol' diyecek bir otorite lazım değil mi? Şimdi yok o otorite Türkiye'de. O nedenle iş halka düşüyor. Halbuki halk öyle her krizde devreye girmek zorunda olmamalı. Halk kimisini cumhurbaşkanı, kimisini başbakan, kimisini muhalefet diye görevlendirecek. Meclis olacak, mahkemeler olacak, sistem uyum içinde olacak. Şimdi böyle bir şey yok. Bu tahrip ediliyor.
Bu getirilen Anayasa değişikliği de Türkiye'nin bu hassas mekanizmalarını, dengelerini allak bullak etmeye yönelik bir yaklaşım. Cumhurbaşkanlığı da maalesef bu süreç karşısında kendisine düşen, bizim de beklediğimiz, eğer inisiyatif alırsa üzerimize düşeni fazlasıyla yapacağımızı söylediğimiz hamleler karşısında bile umursamaz, aldırmaz onları yok sayan AKP'nin bir siyasi uzantısı konumunda tavır takınıyor.''
-''ANAYASA MAHKEMESİ BİZİM KONTROLÜMÜZDE DEĞİLDİR'
Baykal, Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesine götürmek için TBMM'de 110 imzanın bulunup bulunamayacağına ilişkin soruyu yanıtlarken de Baykal, bunun yalnızca CHP'yi değil, parlamentoyu ilgilendiren bir konu olduğunu ve 110 imzaya ulaşılmasına ilişkin herhangi bir sorun görmediğini kaydetti.
Dokunulmazlıklar konusundaki soruyu da yanıtlayan Baykal, CHP'nin kuruluşundan bu yana dokunulmazlıklar konusundaki tavrının net olduğunu, dokunulmazlıkların hem siyasetçiler hem bürokratlar açısından kaldırılmasını talep ettiğini bildirdi.
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın ''CHP, Anayasa Mahkemesini kendi resepsiyon salonu olarak gördü'' şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine ise CHP ile Anayasa Mahkemesi arasında gayet mesafeli ve sağlıklı bir ilişki olduğunu, CHP'nin Anayasa Mahkemesine sık başvurmasının ise iktidarın yanlış uygulamalarından kaynaklandığını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın sözlerini ''yakışışıksız'' bulduğunu, Yüksek Mahkeme'nin saygıyı hak eden bir kurum olduğunu ifade eden Baykal, ''Anayasa Mahkemesi hiçbir şekilde bizim kontrolümüzde değildir'' dedi.
-BAŞKANLIK SİSTEMİ-
Başbakan Erdoğan'ın başkanlık sistemine ilişkin sözleri hatırlatılarak, ''Nasıl değerlendiriyorsunuz. Başkanlık sistemi Türkiye'nin sorunlarına çözüm olur mu?'' sorusu üzerine de şunları kaydetti:
''Anayasa konusunda Sayın Başbakan'ın tavrının hala net, şeffaf, güvenilir ve açık bir şekilde ortaya çıkmadığı bu açıklamasıyla bir kez daha kendisini göstermiştir. Bir Anayasa değişikliği projesi uyguluyoruz, yargıyı bu konuda düzenlemeye çalışıyoruz ama anlaşılıyor ki Başbakan'ın kafasında bir süre sonra fırsat bulursa bambaşka bununla çelişkili bir başka modeli Türkiye'ye dayatma düşüncesi var. Başbakan Türkiye'ye hakim olmak istiyor. Türkiye'nin yargısına da ordusuna da bürokrasisine de sivil toplum kuruluşlarına da TOBB'una da hakim olmak istiyor. Herkesi nefes alamaz 'benim iznime bağlı olarak faaliyet göstereceksin' konumuna çekmeye çalışıyor. Başkanlık sisteminin de bu konuda kendisine imkan getireceğini zannediyor. Böyle bir hevesi olduğunu gördük. Dün o heves ortaya çıkmıştır. Ama o hevesi yaşama geçirmek bakımından Türkiye'nin daha soğukkanlı bir şekilde meseleye yaklaşması lazım.''
Başkanlık seçimi projesinin yaşama geçirilmesi için 2011 seçimlerinden sonra parlamentoda bu konuyu gündeme getirebilecek bir siyasi desteğin ortaya çıkmasının gerektiğini belirten Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hepimiz çok açıkça görüyoruz ki bu seçimler, AKP'nin siyasi gücünü, siyasi ağırlığını, belirleyiciliğini kaybedeceği, iktidar şansının kesinlik ortadan kalkacağı bir seçim olacaktır. Böyle bir seçim tablosu içinde, böyle bir siyasi güç dengesi içinde Sayın Başbakan'ın önümüzdeki seçim darbesini yedikten sonra bırakın Türkiye'de bir başkanlık sisteminin başkanı olarak ülkeye yön vermeyi, bugünkü yapı içinde ayakta kalmanın yollarını bulması dahi olağanüstü güç olacaktır.
Çünkü iktidarı kaybettiği anda Başbakan'ın yargıya hesap vermesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Şimdi yapılmak istenen işte o ihtimale karşı değişikliktir. Başbakan'ın başkanlık sistemi laflarını siz ciddiye almayın. O kendisini, kurtarmaya güvence altına almaya bakıyor. Önümüzdeki seçimde iktidarı kaybedecektir, iktidarı kaybettiği zaman da pek çok önemli konunun Yüce Divan'da yargılanması gündeme gelecektir.''
Başbakan'ın telaşının kendisini yargılayacak Anayasa Mahkemesi'ni kendi yakınlarıyla doldurmak olduğunu iddia eden Baykal, ''Başbakan kendisi Anayasa Mahkemesi üyeliği cübbesini üzerine giymek istiyor. 17 Anayasa Mahkemesi üyeliğine 17 Tayyip Erdoğan yerleştirmek istiyor Sayın Başbakan. Kendisini ancak öyle güvence altına alacağını düşünüyor. Başkanlık sistemi Başbakan'ın hayallerini süsleyecek bir konu olmanın ötesinde bir anlam taşımaz. O dönem bitmiştir. Başbakan siyasi gücünü ve etkisini kaybetmiştir'' dedi.