Yılmaz Tunç, "Biz adalete hukukun üstünlüğü penceresinden bakarız. Biz adalete milletimizin penceresinden bakarız. 21 yıldan beri hep böyle baktık, böyle baktığımız için de hep milletimizin desteğini almayı başardık.’ dedi
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirterek, "Anayasamızın değişmez maddeleri bizim kırmızı çizgimizdir, bunun dışındaki maddeler elbette ki tartışılabilir." dedi.
Tunç, Adalet Bakanlığının 2024 yılı bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
HEDEP Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo'nun "Türkiye'nin Suriye'de işgalci olduğu" yönündeki sözlerini kabul etmediğini söyleyen Tunç, "Bizim tek derdimiz vardır, ülkemizin sınırlarını, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur, yalnız o bölgelerde terör örgütleriyle mücadelesi vardır." diye konuştu.
"Türkiye'nin, hukukun üstünlüğü endeksinde geri sıralarda olduğu" yönündeki ifadelere katılmadığını dile getiren Tunç, bu endekslerin kimler tarafından hazırlandığının bilindiğini ve objektif kriterlere dayanmadığını belirtti. Yılmaz Tunç, "Listeye baktığımız zaman Türkiye'nin önünde gösterilen ülkelerde bırakın hukuku, demokrasi yok bir kere, serbest seçimler yok. Türkiye'yi o ülkelerin gerisinde göstermek büyük bir haksızlık. Türkiye'yi adı sanı duyulmamış ülkelerden geri göstermekte kasıt olduğunu düşünüyorum. Bir ülkede demokrasi olabilmesi için seçim olması lazım, dünyada en yüksek katılımla serbest seçimleri gerçekleştiren ülke Türkiye." dedi.
Türkiye'de 24 bin hakim ve savcının bulunduğunu, bunların içinde görevini eksik yapanların bulunabileceğini dile getiren Tunç, "Birtakım yanlış kararlar üzerinden tüm yargıyı töhmet altında bırakarak, Türk yargısını bahsettiğim bazı ülkelerin gerisinde göstermek büyük bir haksızlık ve bunlara güvenilmemesi gerekir." diye konuştu.
"ATILAN 'TWEET' BİR SUÇ TEŞKİL EDİYORSA BU ELBETTE Kİ YARGININ KONUSU"
Adalet Bakanı Tunç, basın ve ifade özgürlüğünün anayasal güvence altına alındığını, bu konudaki uluslararası sözleşmelerde de Türkiye'nin taraf olduğunu kaydetti.
Bu haklara ilişkin bazı sınırlar olduğunu, Türkiye'de bu haklara ilişkin kapsamı genişletici düzenlemeler yapıldığını anlatan Tunç, "'Tweet' atmak suç değildir ama atılan 'tweet' bir suç teşkil ediyorsa bu elbette ki yargının konusu olacak. Bu bütün demokratik ülkelerde böyledir. Gerçek hayatta eğer bir şey suçsa, bunu sanal ortamda da yaptığımız zaman aynı yaptırımla karşı karşıya kalmak mümkün." değerlendirmesinde bulundu.
"BİZ ADALETE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PENCERESİNDEN BAKARIZ"
Yılmaz Tunç, bir milletvekilinin "adalete sermayenin penceresinden, namlunun penceresinden bakıldığı" eleştirilerine, "Biz adalete hukukun üstünlüğü penceresinden bakarız. Biz adalete milletimizin penceresinden bakarız. 21 yıldan beri hep böyle baktık, böyle baktığımız için de hep milletimizin desteğini almayı başardık." karşılığını verdi.
Adalete güvenin yükseltilmesi adına birçok mevzuat düzenlemeleri yapıldığını, ortaya konan hedeflere ulaşılmaya çalışıldığını ifade eden Tunç, İcra ve İflas Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin çalışmaların da devam ettiğini bildirdi.
"ANAYASAMIZIN DEĞİŞMEZ MADDELERİ BİZİM KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR"
Yılmaz Tunç, son yıllarda yargıda yapılan reformları sıraladığı konuşmasında, Anayasa'da sessiz devrim sayılabilecek önemli değişiklikler yapıldığını dile getirdi. Anayasa'nın "bir darbe anayasası" olduğunu anımsatan Tunç, "Bu darbe anayasasında madde sayısından fazla değişiklik yapılmasının yeknesaklığı bozduğunu, bugün tartışmalara neden olduğunu da ifade ediyorum. Anayasamız yamalı bohça artık, bunu herkes kabul ediyor. İçeriğine geldiğimiz zaman her partinin görüşleri var. Anayasamızın değişmez maddeleri bizim kırmızı çizgimizdir, bunun dışındaki her şey elbette ki tartışılabilir." diye konuştu.
"CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ DEMOKRASİYİ GÜÇLENDİREN BİR SİSTEM"
Adalet Bakanı Tunç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin demokratik bir sistem olmadığını söylemenin yanlış olduğunu ifade ederek, "Halkın doğrudan doğruya yürütmeyi belirlediği ve cumhuriyeti güçlendiren, demokrasiyi güçlendiren bir sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi." dedi.
Parlamenter sistemin en çok eleştirilen yönünün çok sık değişen hükümetler olduğunu, bunun istikrarsızlık ortaya çıkardığını belirten Tunç, şöyle devam etti: "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde de demokrasinin ön şartı dediğimiz yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ndeki denetim mekanizmalarıyla parlamenter sistemdeki denetim mekanizmaları arasındaki farka baktığımız zaman aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde denetim daha fazla. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının hiçbir işlemi 'vatana ihanet' suçu dışında yargıya götürülemezken bu sistemde alınan bütün kararlar, kararnameler, yürütmeye ilişkin bütün işlemler denetime tabi."
Hakim ve savcı sayısını 9 binden 24 bine yükselttiklerini dile getiren Tunç, bu rakamın halen Avrupa ortalamasının altında bulunduğunu, hakim ve savcı sayısının daha da arttırılması gerektiğini ifade etti.
Özellikle yeni açılan hukuk fakültelerinde eğitimin yetersiz olduğunu, akademik kadrosu yetersiz fakülteler bulunduğunu dile getiren Tunç, yeni hukuk fakültesi açmama konusunda kararlı olduklarını vurguladı. Tunç, alınan tedbirlerle hukuk fakültelerindeki kalitenin artacağını belirtti.
Devlette liyakat sistemine önem verdiklerini dile getiren Tunç, "Mülakatların liyakate göre yapılması, herhangi bir mensubiyetin hiçbir zaman göz önünde bulundurulmaması noktasındaki kararlılığımızı sürdürüyoruz." diye konuştu.
"YARGI MENSUPLARIMIZI TEBRİK ETMEK LAZIM"
Yargı mensuplarına yönelik eleştirilere değinen Tunç, şunları kaydetti:
"FETÖ'nün darbe kalkışması duyulur duyulmaz darbecilerin soruşturulması ve yakalanması emir ve talimatlarını veren, bugün eleştirdiğimiz yargımız. O gece kahramanca mücadele eden yargı mensuplarımızı, soruşturma başlatan savcılarımızı tebrik etmek lazım. Geçmişte darbecilere alkış tutan, darbecilere anayasa hazırlayan hukukçular vardı hatta darbecileri değil, darbe mağdurlarını yargılayan yargı sistemi vardı. Artık darbe mağdurlarını savunan, darbecileri yargılayan bir yargı sistemi var. Darbeye milletimizle beraber karşı koyan bir yargıyı da 15 Temmuz gecesi hep beraber görmüş olduk."
"HUKUK DIŞINA ÇIKILMADI"
Yılmaz Tunç, gerek darbeye fiili olarak katılanlar, gerekse FETÖ ile irtibat ve iltisaklarla ilgili mücadelede hukuk dışına çıkılmadığının altını çizerek, "Hem Anayasa hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden kaynaklanan haklarımızı kullanarak ilan edilen olağanüstü hal çerçevesinde alınan karar ve tedbirlerle bu süreç devam etti." ifadelerini kullandı.
Darbe girişiminin ardından kamudan ihraç edilenlerle ilgili hak arama yollarının hep açık tutulduğunu anlatan Tunç, bu yollarla kamudaki görevlerine dönenler bulunduğuna dikkati çekti.
Tunç, darbe girişiminin ardından 696 bin 526 kişiye adli işlem yapıldığını belirterek, şunları söyledi:
"Bu kişilerden hepsi mahkum mu oldu? Hayır. Bunlardan 350 bini hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi. Sadece 123 bin kişi mahkum oldu. 99 bin kişi beraat aldı. 27 bin 748 kişi hakkında hükmün açıklanması geri bırakıldı. 5 bin 521 kişi hakkında da diğer kararlar alındı. Fiili darbe davalarında ise diyorlar ki 'Erler mahkum oldu.' Böyle bir durum söz konusu değil. Fiili darbe davalarında 4 bin 891 mahkumiyet varken, 2 bin 870 kişi hakkında beraat, 964 kişi hakkında da ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verildi. Dolayısıyla yargımız bu süreçte kuyumcu titizliğiyle her şeyi tartarak en doğru kararları vermeye çalıştı."
KADINA KARŞI ŞİDDET
Kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ve çocukların korunmasıyla ilgili konularda hassas olduklarını belirten Tunç, kadınlara karşı işlenen kasten yaralama, kasten öldürme, eziyet ve tehdit suçlarının cezalarını arttırdıklarını, kasten yaralama suçunun tutuklama sebebi olarak düzenlendiğini, "ısrarlı takip" konusunu müstakil bir suç haline getirdiklerini kaydetti.
Avukatların sorunlarını önemsediklerini ifade eden Tunç, avukatlık asgari ücret tarifesi ve CMK ücretleriyle ilgili düzenlemelere değindi.
CAN ATALAY KARARLARI
Yılmaz Tunç, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararlarına ilişkin soruları yanıtlarken, yargı bağımsızlığına vurgu yaparak, şöyle devam etti: "Anayasal düzene karşı işlenen suçlar, seçimden önce işlenmişse dokunulmazlık kapsamında mıdır, değil midir? Tartışma bu. Yargıtay şunu diyor: Anayasa'nın 83. maddesinde, ikinci fıkranın başı, 'seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili Meclis'in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.' Siz burada nokta koyuyorsunuz, devam etmiyorsunuz. Orada devam ettiğiniz zaman iki istisna var. 'Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali dokunulmazlık kapsamında değildir' diyor. Bir de 'seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır' diyor."
"BİRİ ALÇAK, BİRİ YÜKSEK MAHKEME DEĞİL"
Adalet Bakanı Tunç, Anayasa'ya göre Anayasa Mahkemesinin de Yargıtayın da yüksek mahkeme olduğunu belirterek, "Biri alçak, biri yüksek mahkeme değil. Yüksek mahkemeler diye bir başlık var Anayasa'da. Anayasa 153. madde 'Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar' diyor. 154. madde ne diyor? 'Adliye mahkemelerinden verilen kararların son inceleme mercileri Yargıtaydır' diyor." ifadelerini kullandı. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının 2012'de düzenlendiğini anımsatan Tunç, bireysel başvurunun, vatandaşların hak araması açısından önemli olduğunu, bundan geri adım atmayacaklarını kaydetti. Can Atalay kararına ilişkin Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yorum farkı bulunduğunu, bunun çözüm yerinin TBMM olduğunu vurgulayan Tunç, şunları söyledi: "Özellikle Anayasa Mahkememizin yapısı itibarıyla baktığımız zaman bundan sonra da bu tür problemlerin ortaya çıkacağı açık. Sadece bugünkü problemi konuşur, çözeriz, anlaşabilirsek kanun değişikliğinde uzlaşırsak yaparız. Bunlar TBMM'nin takdirinde olan hususlar. TBMM'nin çözemeyeceği hiçbir şey yoktur. TBMM bizim her zaman başvurabileceğimiz bir yerdir. Kanunlarımızda yorum farkı nedeniyle birtakım tartışmalar ortaya çıkıyorsa bu yorum farkını ortadan kaldıracak olan TBMM'dir. Ben burada 'Yargıtay ya da Anayasa Mahkemesi haklıdır' demiyorum. Bu yetki tartışmalarına sebep olmayacak şekilde bu maddeleri netleştirmek elbette ki TBMM'nin görevidir."