Konuya ilişkin düzenlenen toplantıya da katılan Doç.Dr. Dilaver Düzgün, burada ylaptığı konuşmada ilgilileri duyarlı olmaya davet etti.
Kendisini takdimden sonra, " Uzun zamandan beri Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütüyorum. Bölgemizin sosyal ve kültürel yapısıyla ilgili çok sayıda araştırma ve incelemeler yaptım" diyen Düzgün konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çeşitli araştırma projelerinde görev aldım. Bölgemizde etkinliklerini sürdüren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına katıldım, danışmanlık yaptım. Konuyla ilgili çok sayıda yayımlanmış kitap ve makalelerim, sempozyum ve kongrelerde sunulmuş bildirilerim vardır. Başta TRT olmak üzere çeşitli basın-yayın kuruluşlarının bölge kalkınmasıyla ilgili programlarına katıldım. Ayrıca doğup büyüdüğüm bu yörenin sosyo-ekonomik özelliklerini yakinen biliyorum. Konuyla ilgili önemli bir birikim sahibi, ülke sorunlarına duyarlı bir akademisyen ve projenin uygulanacağı yörede evi, tarlası, bahçesi bulunan, tatil günlerini ailesiyle birlikte köyünde geçirerek arazisinin bakımıyla ilgilenen bir vatandaş sıfatıyla bu toplantıya katılmış bulunuyorum. Tortum Kaymakamlığı ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün, konunun hassasiyetine binaen böyle bir toplantıyı organize etmesinden duyduğum memnunluğu ifade ederek sayın konuklarımıza hoş geldiniz diyorum. Toplantıdan bölgemiz ve ülkemiz için yararlı sonuçlar çıkacağını umuyor ve diliyorum"
Yaptığı bilimsel araştırma sonuçlarını somut sorularla izah eden Dilaver Düzgün, daha sonra şu ayrıntılı çalışmayı katılımcıların dikkatine sundu:
TORTUM VE UZUNDERE İLÇELERİNDE KURULMASI DÜŞÜNÜLEN HİDROELEKTRİK SANTRALLERİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME
Gelinen nokta itibariyle söz konusu projede ortaya çıkan problemlerin “çevresel etki değerlendirmesi” aşamasıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu aşamayla ilgili olarak şu soruların cevaplandırılması gerekmektedir:
SORU-1:
Gerek 16.12.2003 tarih ve 25318 sayılı, gerekse 17.07.2008 tarih ve 26939 sayılı ÇED yönetmeliği incelendiğinde bu yönetmeliklerin 9. maddesinde şöyle denilmektedir:
(1) Komisyonun kapsam belirleme toplantısından önce, halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye ilişkin görüş ve önerilerini almak üzere proje sahibi tarafından projenin gerçekleştirileceği yerde Bakanlık ile mutabakat sağlanarak belirlenen tarihte, halkın katılımı toplantısı düzenlenir.
(2) Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinden önce proje sahibi tarafından, halkı bilgilendirmek amacıyla anket, seminer gibi çalışmalar yapılabilir.
Yönetmeliğin bu maddesinde belirtilen çalışmalar yapılmış mıdır?
SORU-2:
İlgili yönetmeliklerde yer alan EK-V listesindeki “Duyarlı Yöreler” tanımı incelendiğinde Tortum ve Uzundere ilçeleri ile bu ilçelere bağlı yerleşim alanlarının,
1. Ülkemiz mevzuatı uyarınca korunması gerekli alanlar
2. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca korunması gerekli alanlar
3. Korunması gereken alanlar
başlıkları altında belirtilen alanlardan olduğu görülmektedir.
Buna rağmen, proje hakkında neden “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verilmiştir?
UYGULANMASI DÜŞÜNÜLEN PROJENİN ORTAYA ÇIKARACAĞI SONUÇLAR
1. Başta Serdarlı deresi olmak üzere yöremizdeki dere suları, bölgedeki sosyal hayatın varoluş nedenidir. Bu kaynakların, bölge insanının hayatından çıkarılması, bu varoluş nedenini ortadan kaldıracaktır.
2. Hükûmetimizin takdire şayan icraatlarından olan, sosyal riski azaltma adına geliştirdiği ve uyguladığı projeleri anlamsız kılacaktır.
3. Tortum gölü ve şelalesiyle birlikte ciddi bir turizm potansiyeline sahip bulunan yörenin bu özelliği ortadan kalkacaktır. Özellikle eko-turizmin yeni bir sektör olarak önem kazandığı şu günlerde uygulanmaya konulması beklenen girişimler sonuçsuz kalacaktır.
4. Dünyada ve ülkemizde giderek önem kazanan organik tarım için önemli bir cazibe merkezi durumunda olan yöremiz, bu cazibesini kaybedecektir.
5. Dere suları, başta kırmızı benekli alabalık ve su kuşları olmak üzere çok sayıda canlının yaşama ortamıdır. Su ürünleri laboratuarlarında şu anda gerçekleştirilen çalışmalar, bu canlıların, farmakoloji alanında yeni kaynaklar oluşturabilecek özelliklere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Mevcut proje, sucul fauna ve florayı ortadan kaldıracak, suya bağlı olarak oluşmuş vejetasyonun küresel anlamdaki nadir örneklerini yok edecektir.
6. Yöredeki ekosistemler, dar vadi yamaçlarında yer alan küçük su kaynakları ve pınarların beslediği ve kendine özgü floraya sahip çevrelerden oluşmuştur. Doğada yok olmuş, sadece bitki gen bankalarında muhafaza edilebilen bir çok meyve türüne sahip bulunmaktadır. Projenin uygulanması halinde bu nadir bitki türleri yok olacaktır.
7. Dere yataklarının kaynağından itibaren suyun büyük bir kısmı yayla yerleşimlerindeki binlerce dönümlük çayır ve mera arazisinin sulanmasında kullanılmaktadır. Yayla yerleşimlerinin ve arazilerinin sudan mahrum bırakılması yöredeki küçük ve büyük baş hayvan besiciliğini bitirecektir. Bu ise başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan yöre halkını yoksulluğa, hatta sefalete sürükleyecektir.
8. Yöre halkının, bin bir emekle, sıkıntıyla koruyarak bugüne taşıdığı dünyada benzeri az bulunan yaşam alanlarının kısa vadede daraltılması ve uzun vadede ise yok edilmesi karşısında tedirgin olmaları kaçınılmazdır. Bu, sosyal bünyede "telafisi güç" demiyorum, "telafisi imkânsız" yaralar açacaktır.
9. Bu gelişmelere bağlı olarak yöremizde hızlı bir göç süreci yaşanacaktır. Hızlı ve niteliksiz göç olgusunun gerek terk edilen, gerekse yeniden yerleşilen alanlarda ne tür sorunları ortaya çıkardığı, ülkemizin gündemindeki bir gerçektir.
10. Projenin uygulanacağı bölge, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO bünyesinde gerçekleştirilen ve Türkiye'nin de taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirası Koruma sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gereken nadir yörelerimizden biridir. İnsanlığın korunması gereken ortak kültür mirası ortadan kaldırılacaktır. Başka milletler, bu değerlere sahip olmak için yapay yollara başvurma ihtiyacını duyarken biz neden elimizdeki değerleri koruyamıyoruz?
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
1. Gelinen nokta dikkate alındığında söz konusu projenin hazırlık aşamasında bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısıyla ilgili araştırmaların yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Çevresel etki değerlendirmelerinin yapılmadığı, Fizibilite çalışmalarının ise yetersiz kaldığı, sosyal ve kültürel boyutun hiçbir şekilde dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu konularda farklı uzmanlık alanlarından uzmanların katıldığı kapsamlı bir araştırmanın yapılması gerekir.
2. Enerji elde etmeye çalışırken çevreyi ve toplumu yok saymak, teknik ve toplumsal barış anlamında geçerli bir yol değildir.
3. Enerji üretimi için büyük ölçekli su kaynaklarına yönelmenin daha doğru bir yaklaşım olacağı açıktır.
SON SÖZ:
DERELER, TORTUM VE UZUNDERE’NİN CAN DAMARLARIDIR. YILDA BİR GÜN DAHİ KESİLMESİ, BURADAKİ HAYATIN DURMASI ANLAMINA GELECEKTİR.
DİĞER SORULAR
* Projenin hazırlık aşamasında bölgedeki
1. Yöneticiler
2. Sivil toplum kuruluşları
3. Başta sosyologlar ve halk bilimciler olmak üzere konunun uzmanları
4. Yöre halkı
ile görüş alış verişinde bulunulmuş mudur?
* 40 km. uzunluğundaki Serdarlı Deresi üzerinde 3 ayrı regülatör kurarak bütün vadinin yaşam kaynağını ortadan kaldırmak ne kadar akılcı bir yoldur?
* Projenin iptali istemiyle Çevre ve Orman Bakanlığına yapılan başvurulara cevaben ilgili şirketle yapılan sözleşme metnindeki 4. madde hatırlatılarak “… Şirket, dere yatağının su alma yeri mansabında doğal hayatın idamesini sağlayacak ve bu kesimde su haklarını karşılayacak miktardaki suyu yatağa bırakacaktır.” denilmektedir. Dere yatağındaki mevcut su miktarı dikkate alındığında bu, ne kadar rasyonel bir yaklaşımdır ve bunun uygulanabilirliği nedir? Kaldı ki “doğal hayatın idamesi için gerekli miktardaki su”, mevcut dere yatağındaki suyun tamamıdır.
* Yöredeki binlerce yıllık kültürel miras olan yaylacılık, değirmen işletmeciliği, pestil, pekmez gibi organik tarım ürünlerinden elde edilen besinler ve bunların etrafında oluşan yaşam tarzının ortadan kaldırılması ne ile telafi edilecektir?