Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Klavye başına geçip her gün sosyal medyada bana tutuklama siparişi ya da tahliye siparişi verenlere sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Burada kanunlar işler, kurallar işler, usuller işler ve işlemeye de devam eder. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya kimse parmak sallayamaz. Adalet Bakanının da bu işleyişe müdahale etmesini kimse bekleyemez. Adalet Bakanının hakim, savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim ve hiç kimse kusura bakmasın o cübbeyi de görevim boyunca asla giymeyeceğim” dedi.
Adalet Bakanı Gül, Ankara Hakimevi'nde düzenlenen “5. Yılında İstinaf Değerlendirme Toplantısı”na katıldı. Bakan Gül, toplantıda yaptığı konuşmada, yargı mensuplarının bu zorlu ama bir o kadar da onurlu görevi layıkıyla yapmaya devam edeceklerinden hiçbir kuşkusunun olmadığını söyledi. Yargının kapısına adalet için gelen herkese ama herkese ayrımsız hizmet edeceğine gönülden inandığını belirten Gül, her vatandaşın adaletin kapısını çaldığında adalete ulaşacağından emin olması, bu duyguya sahip olması gerektiğini dile getirdi.
“YARGI KİMSENİN SIFATINA BAKMAZ, KANUN ÖNÜNDE HERKES EŞİTTİR”
Vatandaşlara adalet hizmetlerini sunarken en iyi şekilde sunabilmek için samimiyetle çalışırken mutlak bir doğruluk, asla yanılmazlık düşüncesine hiçbir zaman kapılmadıklarını, kapılmayacaklarını ifade eden Gül, “Farklı fikirlerin, farklı değerlendirmelerin, kamusal eleştirinin kıymetinin farkındayız. Eleştiri kamusal hizmetlerin geliştirilmesinde vazgeçilmez bir kaynaktır. Bu nedenle yargı da başta olmak üzere bu tür eleştirilerden elbette nasiplenecek ve bundan istifade edecek, daha da olumlu hale çalışmalarını getirecektir. Ancak fikir ve eleştirinin yapıcı katkıya dönüşmesi samimiyet ve tutarlılığa, en başta da doğru bilgiye dayanmasına bağlıdır. Örneğin, iki yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suçta tutuklamanın yasak olduğunu hepimiz biliyoruz. Hakaret suçu da bu yasak kapsamındadır. Konunun teknik ayrıntılarına yabancı olan vatandaşlarımızın tepkisini anlayışla karşılarız. Hatta bu tür tepkiler, mevcut kuralların gözden geçirilmesi yönünde bir toplumsal talep olarak okunabilir. Ancak bu tür değerlendirmelere bazen teknik uzmanlığını varsaydığımız kişilerin de iştiraki düşündürücüdür. Yargıyı kanunları uyguladığı için suçlamak, eleştirmek insaflıca değildir. Yargı kimsenin sıfatına bakmaz, kanun önünde herkes eşittir. Yüce Meclis kişiye, olaya özgü kanun çıkarmıyor. İster yürütmede, ister yargıda görev üstlenmiş olalım, hepimiz yasa tenfiz memurlarıyız” diye konuştu.
“BUNLARIN TARTIŞILACAĞI YER YÜCE MECLİS ÇATISIDIR, SOSYAL MEDYA DEĞİLDİR”
“Gazi Meclisimize millet iradesinin tecelligahı olarak değer atfediyorsak, bu iradenin tezahürü olan kanunlara da uymak zorundayız” diyen Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:“Kanunları beğenmiyorsak, kanunu uygulayan hakimi değil kanunu eleştirmek gerekir. Meclisimiz ve siyaset kurumu yanlış bulduğu kanunu tartışır, gerekirse değiştirir, biz de bu konuda her türlü destek ve görüşlerimizi iletiriz. Bunların tartışılacağı, olgunlaştırılacağı yer yüce Meclis çatısıdır, sosyal medya mecrası değildir. Özellikle hakaret ve sövme suçlarında bu konuda bir hassasiyet olması çok doğaldır. Hiçbirimiz kıymet verdiklerimizden, canımızdan çok sevdiklerimizden hiç kimsenin hakarete uğramasına razı olamayız. Gönlümüz razı olmaz ve bunun korunmasını hepimiz isteriz. Burada önümüzde iki yol var. Ya mevcut uygulama devam eder, tutuklamanın istisnailik özelliği korunur ya da Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklik yapılır, tutuklama yasağı kalkar veya indirilir. Eğer kanun değiştiği halde uygulanmazsa, yanlış uygulanırsa o zaman yargıyı hep beraber topa tutalım, tenkit edelim. Ama hakimin yerine bazen sosyal medya mahkemesi kuruluyor, hatta infaz bile ediliyor. Bu giderek post-modern bir toplumsal mühendisliği halini almış durumda.”
Adalet Bakanı olarak, aynı zamanda bir hukukçu olarak bu tür tarz ve yaklaşımı kabul etmesinin mümkün olmadığına vurgu yapan Gül, “Yargının eksik, yanlış kararı yok mu? Elbette vardır, benim de eleştirdiğim, ‘bu nasıl karar?’ dediğim yüzlerce karar sayabilirim. Haklı ve doğru bulmadığım kararlar vardır. Bazı dosyalarda tutuklama mümkün, hatta gerekliyken bu yola başvurulmadığını görüyoruz. Bazılarında ise tam tersi tutuksuz yargılama yeterli iken, kamu vicdanını yaralayıcı kararlara rastlıyoruz. Kaynar kazanı döküyor serbest kalıyor, süt kazanına giriyor tutuklanıyor” şeklinde konuştu.
“ADALET BAKANININ BU İŞLEYİŞE MÜDAHALE ETMESİNİ KİMSE BEKLEYEMEZ”
Yürütmeye ve özellikle yürütme içerisindeki sorumluluk makamındakilere düşenin bu süreci saygıyla karşılaması olduğunu dile getiren Gül, “Hepimize düşen nerede olursak olalım, ister kamu görevinde, ister idarede, ister hangi mesleği icra edersek edelim bu anlamdaki süreci hepimizin saygıyla karşılaması. Elbette yasal hakları kullanacağız, elbette itirazımızı, eleştirimizi yapacağız. Bu konuda sürecin saygıyla karşılanması, makamımız, görevimiz, işimiz, mesleğimiz ne olursa olsun bu anlamda beklenen bir davranıştır diye düşünüyorum. Aksi davranış yargı bağımsızlık ve tarafsızlığına gölge düşürebilir. Klavye başına geçip her gün sosyal medyada bana tutuklama siparişi ya da tahliye siparişi verenlere sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Burada kanunlar işler, kurallar işler, usuller işler ve işlemeye de devam eder. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya kimse parmak sallayamaz. Adalet Bakanının da bu işleyişe müdahale etmesini kimse bekleyemez. Adalet Bakanının hakim, savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim ve hiç kimse kusura bakmasın o cübbeyi de görevim boyunca asla giymeyeceğim” ifadelerini kullandı.