ABD Başkanı Biden’ın 1915 Olayları’nı ‘Ermeni Soykırımı’ diye tanımlayan açıklamasından sonra Türkiye’de tepkiler artarak devam ediyor.
Bugünde Ermeni mezalimine birinci derecede maruz kalmış bölge vekilleri toplanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde basın açıklaması yaptı. AK Parti Van milletvekillerinin de bulunduğu açıklamada, Ermeni soykırımı iftirasını destekleyen başta ABD Yönetimi olmak üzere diğer ülkelere ve HDP’nin bu konudaki tavrına tepki gösterildi. Bölge vekilleri adına açıklama metnini okuyan AK Parti Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, “Ermeni mezalimine birinci derecede maruz kalmış bölge vekilleri olarak ABD Başkanı Biden’ın 1915 Olayları’nı ‘Ermeni Soykırımı’ diye tanımlayan açıklamasını, o yıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğini alan Ermeni silahlı örgütler tarafından tarihin kaydettiği en denîve dilhun mezalimine kurban edilmiş yarım milyon insanımızın aziz hatırasına büyük bir saygısızlık olarak değerlendirip tümüyle reddediyoruz. Hatırlanacağı üzere, Fransız İhtilali ile tüm dünyada hızlıca yayılan milliyetçilik akımı ile dağılma sürecine giren her imparatorluk gibi Osmanlı İmparatorluğu da bundan nasibini almış; Yunanlar, Bulgarlar, Arnavutlar ve Araplar birer birer ayrılmış, bu süreçten etkilenen Ermeniler de 1880’lı yıllardan itibaren büyük bir kısmı Osmanlı ve İran topraklarına tekabül eden bölge üzerinde ‘Büyük Ermenistan Devleti’ kurma hayaline kapılarak ciddi hazırlıklar yapmışlardı. Bu hayallerini dönemin güçlü ve işgalci emperyalist devletlerden aldıkları yardım vaatleri ile gerçekleştireceklerinden de emin idiler. Bu amaçla önce Cenevre’de Nasyonal Sosyalist bir karakter ile Hınçak ve daha sonra da milliyetçi Taşnak silahlı örgütleri kurulmuştu. Hayallerini ancak bir savaş ortamında hayata geçirebileceklerini düşünen bu örgütler Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile harekete geçmişlerdi. İlk amaçları, hedefledikleri ve adına ‘Batı Ermenistan’ dedikleri topraklar üzerinde binlerce yıldır birlikte yaşadıkları Müslüman komşularını büyük vahşetlerle ortadan kaldırmak, akabinde de devletlerini tesis etmekti. Bu amaçla günün sonunda ağırlıklı olarak Doğu illerini kapsayan bölgede takriben yarım milyon Müslüman ahaliyi diri diri yakarak, kılıç ve süngülerden geçirerek, gözlerini çıkarıp, kulaklarını keserek, kol ve bacaklarını doğrayarak, namuslarını payimal ederek, kısaca en vahşi işkencelerden geçirerek katletmişlerdi. Ermeni çetelerinin bu ihanetleri sebebiyle diğer Ermeni halkın da düşmana içeriden yardım ve yataklık yapabilme ihtimaline karşı Osmanlı Devleti resmi organizasyonlar, temin ettiği sıkı güvenlik tedbirleri dahilinde bölgedeki Ermenileri de cephe gerisine, savaşın olmadığı Suriye gibi yerlere zorunlu tehcire tabi tutmuştu. Gerek Ermeni çeteleriyle yaşanan çatışmalarda ve gerekse tehcir esnasında Ermeni kayıpları da olmuştu. Ancak günün sonunda her iki tarafın kayıpları sayıldığında ve bu sayılar mukayese edildiğinde Müslüman ahaliden katledilenlerin sayısı 518 bin iken, Ermenilerin kaybı 320 bin civarındadır. Katliama maruz kalmışların kimliğine bakıldığında ise, Müslüman ahalinin kahir ekseriyetini kadınlar, çocuklar, yaşlılar, köylüler, kısacası sivil, savunmasız ve masum insanlardan oluştuğunu görüyoruz. Bu gerçek ortada bir ‘soykırım’ diye tanımlanacak büyük bir vahşetin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Fakat bu soykırımın failleri iddianın aksine Müslüman ahali değil, aksine Ermeni örgütlerin bizatihi kendileri, mağdurları ise kahir ekseriyeti Kürtlerden oluşan Müslüman ahalidir. Tüm yer altı ve yer üstü deliller bu hakikâti yüzyıldır haykırmasın rağmen, egemen güçlerin ‘Yavuz Hırsız’ rolü oynayan Ermeni lobilerin yalanlarını hakikât gibi telakki edip yalanın borazanlığını yapmalarının altında başka bir hakikat aramak gerekir ki, o da gerek bölgede ve gerekse dünyada sözünü ve gücünü gittikçe artıran Türkiye’yi zora sokmak, bu meseleyi ‘Demoklesin Kılıcı gibi tepemizde tutmaktır. Böyle bir hayâsızlık karşısında bir kez daha burada, en nâçar şartlarda dahi tüm dünyaya ‘Manda Kabul Edilemez’ diye kükremiş bir ülkenin, yani hele hele bugün birçok prangadan, çaresizlikten, mahrumiyetten kurtulmuş, tam bağımsızlık yolunda asırlık bir mesafe kat etmiş Türkiye’nin bu türden bayağı manevralara tok olduğunu ifade etmek isteriz. Ayrıca Ermeni diasporası ve onların yalanlarına ikna olmuşların yaptıkları şeyin, hakikatin yarısına kör, sağır ve dilsiz kesilmekten öte bir anlamı olmadığı açıktır. Zira tek taraftaki kayıpları sayacak olursanız zorunlu olarak her savaşı soykırım olarak tanımlamak zorunda kalırsınız. ‘Soykırım’ yalanına tercümanlık yapan ABD ve benzeri ülkelerin yaptıkları şey tam da bundan ibarettir. Dün ilgili coğrafyada bu en deni, şen’i vahşet ve mezalime maruz kalmış atalarımızın ahfadı olarak bizleri, ABD ve Avrupa devletlerinin yaptıklarından daha ziyade şaşırtan ve üzen şey, HDP’nin sözü ve tavrı olmuştur. Moğol ve Haçlı seferlerine de maruz kalmış Kürtlerin silahlı Ermeni örgütlerden çektikleri en alçak saldırılara, vahşetlere, mezalime bu dereke kör, sağır, dilsiz kalmalarını izah edecek tek şey, ihanettir. Kürtlerin tarihine, acılarına, yakılan bedenlerine, çiğnenen ırzlarına, talan edilen maddi ve manevi tüm varlıklarına ihanettir. HDP bu ihaneti ilk kez yapmıyor. Hatırlanacak olursa, 2018 genel seçimler için Mardin Kızıltepe mitinginde eş başkanları Sezai Temelli de ‘Bu topraklar vaad edilmiş topraklardır, Musa bir ömür bu toprakları aradı durdu’ diyerek en büyük ihaneti itiraf etmişti. Her şeye rağmen, Türkiye, büyük bir devlet ağırlığıyla, olan-bitenlerden üzüntüsünü defalarca dile getirmiş, dünün acılarını yarıştırmanın taraflara bir yarar sağlamayacağını, dolayısıyla aynı tarihi ve coğrafyayı paylaşmış Ermeni halkı ile iyi ilişkiler üzerinde ortak geleceğimizi tesis etme gereğini defalarca dile getirmiş, Ermenistan’a elini uzatmıştır. Ve Türkiye’nin yıllardır en üst makamlar aracılığıyla ısrarla savunduğu üzere, hususen bu kadar önemli tarihi mes’elelerde hakemlik hak ve yetkisi siyasetten ziyade arşivlerin ve haliyle tarafsız, önyargısız ve bilimsel yöntemden ayrılmayan tarihçilere ait olduğunu tekrarlamak isteriz. Umarız Ermenistan, özellikle de son Dağlık Karabağ işgalinin bitirilmesinden sonra, başını avuçları arasına alır, büyük bir sağduyu ile dün, bugün ve özellikle de yarına dair daha sağlıklı değerlendirmeler yapar, sahici kararlar alır” dedi.