Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 104 amiralin imza attığı bildirinin yayımlanmadan önce değiştirilmesiyle ilgili iddialara değinerek, "Madem öyleydi, 104 kişiden birisi çıkıp da bu bildiriyi niçin inkar edemedi? İmza attığım metin bu değildir itirazını niye yapamadı?" dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Meclis Grup Toplantısını, Ramazan ayının ilk gününde gerçekleştirmekten mutluluk duyduğunu belirten Bahçeli, “Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan, üç ayların sonuncusu, 11 ayın sultanıdır. Bir kez daha müşerref olduğumuz bu kutlu ay inananlar için bereket ve bolluk vahası; sabır, merhamet, hoşgörü ve paylaşma vadisidir” dedi.
"COVİD-19’UN TASALLUTUNDAN KURTULABİLMEK İÇİN SEFERBERLİK İÇİNDE HAREKET ETMELİYİZ"
Maske, mesafe ve temizlik şartlarına riayet kadar, Ramazan ayı boyunca uygulanması artık kaçınılmaz olan diğer kısıtlayıcı tedbirlerle bayramı ve müteakip dönemleri tıpkı eski günlerde olduğu gibi kucaklayabileceklerini hatırlatan Bahçeli, “Dar gelirli vatandaşlarımızı gözeterek; esnafımızın, çiftçimizin, küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin talep ve hassasiyetlerini mümkün mertebe dikkate alarak bugünkü darboğazdan çıkabiliriz. Covid-19’un tasallutundan kurtulabilmek için seferberlik içinde hareket etmeliyiz. İnsan ve toplum sağlığının muhafazası, ayrıca Covid-19’la mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için hayati nitelikli kurallara mutlaka uymalıyız. Dayanışmanın, duyarlılığın, empatinin, yardımlaşmanın güzelliklerini hep birlikte göstermeliyiz” diye konuştu.
"PKK’NIN KIŞ AYLARINDA YUVALANDIĞI ALANLAR BİRER BİRER TEMİZLENMEKTEDİR"
Terörle mücadelenin kararlılıkla ve kahramanlıkla sürdürüldüğünü kaydeden Bahçeli, “Ocak ayında başlatılan Eren Operasyonları başarıyla ve yüksek bir moralle icra edilmektedir. PKK’nın kış aylarında yuvalandığı alanlar birer birer temizlenmektedir. Yaklaşık iki haftalık bir zaman aralığında bölücü örgütün üst kademe yöneticilerinin içinde yer aldığı 16 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Şırnak Bestler Dereler Domuz Dağı Bölgesi’nde hainler takibe alınarak mağaraları ve saklandıkları barınakları tespit edilmiş, ardından da isabetle vurulmuştur. İkisi kırmızı, üçü de turuncu listede bulunan PKK’nın elebaşları ihanetlerinin bedelini canlarıyla ödemişlerdir. Karların yavaş yavaş erimesi ve baharın gelişiyle birlikte saklandıkları deliklerden fareler gibi çıkmaya başlayan teröristler hamdolsun Türk milletinin gücünü, Türk devletinin kudretini bir kez daha görmüşlerdir. Onlar kaçacak biz kovalayacağız, onlar yıkacak biz yapacağız, onlar saklanacak biz bulacağız, nitekim şehitlerimizin hesabını sonuna kadar soracağız” şeklinde konuştu.
"HDP’YLE İTTİFAK KURANLAR AYNI ZAMANDA ÇOCUKLARIMIZIN DÜŞMANIDIR"
Bölücü terör örgütünün sonunun nihayet geldiğini vurgulayan Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:
“PKK can çekişmekte, acı içinde çırpınmakta, her yerinden dağılmaktadır. Bu kanlı ve hain şebeke çocuklardan bile terörist devşirecek kadar alçaktır, şerefsizdir. Bunlardan birisi olan Hamza Adıyaman Hakkari Kırıkdağı Köyü’ndeki okulundan kaçırıldığında henüz 8 yaşındaydı. Ailesi gözyaşı dökerek yıllardır evlatlarının yolunu gözlemişti. Önce Zap suyuna düşüp boğulduğunu söylediler.
Ancak Hamza Adıyaman’ın Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK kampına kaçırıldığı fotoğraflarla ortaya çıktı. Küçük bir çocuğun eline silah verilmiş, ölmeye ve öldürmeye programlanmıştı. Şu rezalete bakınız ki, HDP’li bir kadın milletvekili de PKK’yı arkalamış, Hamza Adıyaman’ın ailesini suçlayarak aynen şunları söylemiştir: ‘Zap suyuna düştü ve ailesi para karşılığında HDP il binası önünde oturtuluyor.’ Bu terörist kadının ruhu kirlenmiş, vicdanı lekelenmiş, iradesi rehin alınmıştır. Ve Meclis’te bekleyen fezlekesinin derhal işleme alınması hayat memat konusudur. Hamza Adıyaman, Zap suyunda değil, PKK’nın ihanet kampındadır. Gerçekleri saklayan, çocukların dağa ve kamplara silah zoruyla kaçırılmasını çarpıtan kim varsa, dilerim ki bir gün kendilerini Zap suyunun dibinde bulurlar. HDP’yle ittifak kuranlar aynı zamanda çocuklarımızın düşmanıdır. Terörist Demirtaş’a siyasi maksatlarla müşfik ve müspet yaklaşanlar çocuklarımızın, kadınlarımızın, güvenlik güçlerimizin, hülasa Türk milletinin karşısında oluşmuş zillet cephesidir. HDP’ye müsamaha ve merhamet analara hakaret, babalara hıyanettir.”
Zeytin Dalı Harekat Bölgesi’nde 7 Nisan’da PKK/YPG terör örgütünün kanlı saldırısında kahraman Uzman Çavuşlar Ahmet Akdal ile Gökhan Çakır’ın, 9 Nisan’da Eruh ilçesi kırsalında teröristlerle çıkan çatışmada ise kahraman Uzman Çavuş Erkan Erdem’in şehit olduğunu hatırlatan Bahçeli, “Geçen hafta bir başka acı haber de Konya’dan geldi. Türk yıldızlarına ait eğitim uçağının kaza kırıma uğraması sonucunda Pilot Yüzbaşı Burak Gençcelep şehit düştü. Afrin şehidi Gökhan Çakır evladımızın saygıdeğer babası Hasan Çakır’ın hayranlık uyandıran şu sözleri aziz milletimizin ruh kökünün tıpkısının aynısıyla özetidir:
Şehit babası diyor ki: ‘Allah devletimize zeval vermesin. Vatan bölünmez şehitler ölmez. Bugün bir tane Gökhan gitti, ama bu sabaha kadar bin tane Gökhan gelecek. O kanı yerde bırakmayacaklar.’ Eruh kırsalında şehadet şerbetinden içen Erkan Erdem evladımızın elleri öpülesi annesi Hatice Erdem yaktığı ağıyla hepimizi hüzne boğmuş ve şöyle seslenmiştir: ‘Vatan sağolsun, karlı dağları aştın da Türk bayraklarıyla geldin kuzum.’ Bu inanç bizde varken, bu dirayet bize hâkimken, bu vatan ve millet sevgisi bizimle bütünleşmişken, Türk milletini bölmeye, Türk devletini yıkmaya, Türk bayrağını indirmeye, Türk vatanını parçalamaya hiçbir zalimin, hiçbir zilletin, hiçbir muhasım ülkenin gücü yetmeyecektir. Bir ölürsek bin diriliriz. Bir gidersek bin geliriz” diye konuştu.
"BAZI MÜFLİS, MÜFSİT VE MÜFTERİ ZİHNİYETLERİN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’Nİ KARALAMASI, TÖHMET ALTINDA BIRAKMASI PLANLI BİR TERTİP, ADİ BİR TUZAKTIR"
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, millet ordusu, kanun ordusu, kahramanlık onuru olduğunu, ülkesine ve vatanına bedeli ne olursa olsun aşkla hizmet ettiğini ve fedakarlıkta sınır tanımadığını dile getiren Bahçeli, “Bazı müflis, müfsit ve müfteri zihniyetlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karalaması, töhmet altında bırakması planlı bir tertip, adi bir tuzaktır. Demokrasi muhaliflerinin kahraman ordumuzu günlük siyasi tartışmaların içine çekme gayreti suçluluk psikolojisidir” ifadelerini aktardı.
"(104 AMİRALİN İMZA ATTIĞI BİLDİRİNİN YAYIMLANMADAN ÖNCE DEĞİŞTİRİLMESİYLE İLGİLİ İDDİALAR) MADEM ÖYLEYDİ, 104 KİŞİDEN BİRİSİ ÇIKIP DA BU BİLDİRİYİ NİÇİN İNKAR EDEMEDİ? İMZA ATTIĞIM METİN BU DEĞİLDİR İTİRAZINI NİYE YAPAMADI?"
Demokrasi ve milli irade üzerinde oynanan oyunun ana gayesinin iç huzur ve barış ortamını baltalamak olduğuna dikkat çeken Bahçeli, şöyle konuştu:
“104 emekli amiralin hazırlayıp 4 Nisan gece yarısı servis ettiği darbe bildirisini haklı çıkarmaya, makul göstermeye, ifade ve düşünce özgürlüğü kisvesiyle maskelemeye çalışanlar milli iradeye içten içe tahammülsüz olan vesayetçi çevrelerdir. Konu artık yargıdadır. Bu bildirinin arkasında duranların kimler olduğu var, neyin amaçlandığı elbette bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle vuzuha kavuşturulacaktır. 4 Nisan bildirisine imza atmayan, ancak imza sürecinde açılan Whatsapp grubuna üye olan emekli bir amiral, hazırlanan metnin yayımlanmasından önce değiştirildiği iddiasını dile getirmiştir. Madem öyleydi, 104 kişiden birisi çıkıp da bu bildiriyi niçin inkar edemedi? İmza attığım metin bu değildir itirazını niye yapamadı? Emekli amirallerin iradesinin iğfal edildiğini ileri sürenler bize göre boşa konuşuyor, boşuna uğraşıyor, çünkü her şey gün gibi ortadadır. Eğer bildirinin son hali İP’in yönetiminde bulunan ve ilk imzacı olan Ergun Mengi tarafından hazırlanmışsa, bunun izahını yapması gerekenler şüphesiz bellidir ve milletimiz açıklama beklemektedir. CHP Genel Başkanı, emekli olmuş amiraller dünyanın neresinde darbe yapabilir, sorusunu pişkinlikle sorabilmiştir. Anlaşılan Kılıçdaroğlu cehaletinin ve cüretinin kurbanı olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymamıştır. Talat Aydemir’in 20 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe teşebbüsü esnasında sadece emekli bir Albay olduğunu Kılıçdaroğlu dışında bilmeyen var mıdır? Tarihine yüz çevirmiş, üstelik devri iktidarlarında vuku bulmuş bir kalkışmadan haberi bile olmayan CHP Genel Başkanı’na milletimiz nasıl güvenecek, nasıl inanacak, nasıl itibar edecektir? Kılıçdaroğlu’nun akli ve zihni melekeleri iyice laçkalaşmıştır. Sıkıştıkça denge ve kontrolünü kaybetmektedir. İleri derecede su kaynatmaktadır.”
"KILIÇDAROĞLU, CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNİ KAZANACAĞINDAN BU KADAR EMİNSE, KENDİSİNE ÇOK GÜVENİYORSA, BUYURSUN ADAY OLSUN"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğu’nun, katıldığı bir televizyon programında, “Ortak görüş olursa Cumhurbaşkanı adayı olurum” sözleriyle niyetini açık etmesinin, bununla da kalmayarak kazanacağından şüphe duyulmaması gerektiğini söylemesinin zamanlama itibariyle üzerinde durulması gereken bir beyanat olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçimini kazanacağından bu kadar eminse, kendisine çok güveniyorsa, buyursun aday olsun, korkakça değil mertçe milletimizin huzuruna çıksın, ben de varım desin. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı çoktan bellidir. Kılıçdaroğlu’nun elinden tutan yok, önüne geçen yok, aday olmasına bildiğimiz kadarıyla mani bir hal yok. Ondan bundan kahkaha bekleyeceğine, kararını belirlesin, cesaretle de arkasında dursun. Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup toplantısında milliyetçilikle ilgili kuru sıkı atmış, işkembeden sallamış. Bilmiyor ki, boş lakırdı karın doyurmaz, kuru gayret çarık eskitir. Diliyle omuzunu kaşıyan CHP Genel Başkanı, yayladaki yoğurda mantı kesiyor, sudaki balığa soğan doğruyor, demem o ki, hayal peşinde koşup duruyor. Yıkık değirmende altı ay bekleyen Kılıçdaroğlu, milliyetçiliğin ne olduğunu bana da dünyaya da gösterecekmiş. Sayın Kılıçdaroğlu, çapına çaputuna, milliyetçilik senin ne haline? Ne tuhaf ki, aksayanla aksıyorsun, suya gidenle susuyorsun, sofra gördün mü açım diyorsun. Şunu aklından çıkarma ki, alçacık eşek binmeye kolaydır, yünlüce koyun yolmaya kolaydır, senin milliyetçiliğin ise yalan üstüne yalan koymaktır. Dünyaya milliyetçiliği anlatacağım diyen Kılıçdaroğlu, gel onu sen benim külahıma anlat.”
Bir televizyon programında kendisine yöneltilen “LGBT, Türk aile yapısını bozuyor mu?” sorusuna, “Hayır, ilgisi yok, niye aile yapısını bozsun” diyen birisinin ne milliyetçiliği ağzına almaya, ne manevi değerlerden söz etmeye, ne de adamım diye ortalıkta dolaşmaya hakkı olmadığını bildiren Bahçeli, “Kendisine tavsiyemiz, milletimize gölge etmesin, nifak saçan diline hakim olsun, gökkuşağı renklerine bürünerek eylemine ve işine baksın, bizden de uzak kalsın” dedi.
"(İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI AKŞENER'İN 'KÜÇÜK ORTAK' SÖYLEMİ) BİZ KÜÇÜK OLMASINA KÜÇÜĞÜZ ANCAK RABBİM HİÇBİR PARTİYİ ZİLLETİN KÜSURATI YAPMASIN, BÖYLESİ BİR ALÇALMAYI HİÇ KİMSEYE NASİP ETMESİN"
CHP Genel Başkanı’nın ucuz ve uçuk üslubunun aynısının İP’in Başkanı’nda da mevcut olduğunu anlatan Bahçeli, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kendilerine “küçük ortak” dediğini anımsatarak, şu ifadeleri aktardı:
“Sanıyorum tedavisi imkansız bir kompleksin içinde bocalıyor. 104 emekli amirale önce zevzek diyen, sonra yaş tahtaya bastığını anlayınca durumu kurtarmaya çalışan, arkasından da bize sataşan bu İp’likçi başı mahalle aralarında dedikodu yapar gibi konuşmaktadır. Bir televizyonda, Sayın Cumhurbaşkanına seslenip 104 emekli amirali kast ederek ‘Bu insanları küçük ortağınızın gazına gelip mahkum ettirmeyin’ açıklamasında bulunmuştur. Biz küçük ortaklıktan gocunmuyoruz. Büyüklüğün Allah’a mahsus olduğu inancındayız. Kaldı ki, milletvekili sayımızın 48 olduğunun da bilincindeyiz. Küçük diye hafife aldığı partimizi, FETÖ kumandasıyla ele geçirme oyunlarını da unutmuş değiliz. Biz küçük olmasına küçüğüz, ancak Rabbim hiçbir partiyi zilletin küsuratı yapmasın, böylesi bir alçalmayı hiç kimseye nasip etmesin.”
Rusya ile Ukrayna arasındaki sertlik tonu yüksek sürtüşmelerin sıcaklığını koruduğuna işaret eden Bahçeli, “Bizim nazarımızda kuzeyimizde yaşanacak çatışmalar ülkemizin ve Karadeniz’in güvenliğini riske atacaktır. Bu iki ülke arasında aklıselimin öne çıkmasını samimiyetle temenni ediyoruz. Ukrayna’nın toprak ve siyasi bütünlüğüne saygı esas olmalıdır. Barış ve huzur denizi olan Karadeniz’in yeni ve şiddetli hegemonya mücadelelerine sahne olmaması hem çağrımız hem de beklentimizdir. Moskova yönetiminin Ukrayna’daki Rus yanlısı ayrılıkçı Donbas bölgesine askeri müdahale seçeneğinin masada olduğunu ifade etmesi, ABD’nin iki savaş gemisini 21 gün süreyle Karadeniz’e göndermesi milli güvenliğimiz açısından endişe verici gelişmelerdir. Sayın Erdoğan’ın 9 Nisan’da Putin ile telefon diplomasisi bölgesel gerilimin düşürülmesi çerçevesinde ciddi bir adımdır. Ukrayna Devlet Başkanı’nın 10 Nisan’da gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti, bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın soğukkanlı, tutarlı ve gerçekçi yaklaşımı krizin yatışması konusunda bir umut uyandırmıştır. ABD Dışişleri Bakanı’nın Rusya’yı Ukrayna’ya, Çin’i de Tayvan’a askeri operasyon yapmama hususunda uyarısı gelişmelerin seyrini değiştirecek boyutta değildir. Kırım’ın ilhakı henüz kanayan bir yaradır ve ağır sonuçları itibariyle hala müessirdir. Bölgesel çatışmadan kaçınmak, diplomasinin diliyle ve imkanlarıyla hareket edip uzlaşma kanalları açmak muhatap her ülkenin çıkarınadır” değerlendirmesinde bulundu.
Akdeniz ve Karadeniz’de cepheleşmeler tırmanırken, AB Konseyi Başkanı ile AB Komisyonu Başkanı’nın geçtiğimiz haftaki Ankara ziyaretlerinin sanal ve sahte bir koltuk krizi bahanesiyle gölgelendiğinin altını çizen Bahçeli, şöyle devam etti:
“AB’nin bu iki temsilcisinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ziyaretleri esnasında, Konsey Başkanı’nın tekli koltukta, Komisyon Başkanı’nın da kanepede oturması günlerce Avrupa basınında tartışılmış, önyargılı kesimler tarafından ülkemiz haksızca eleştirilmiştir. Halbuki AB protokol birimleri arasındaki koordinasyonsuzluk ve iletişim kazaları böylesi bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. AB Konseyi Başkanı’na Cumhurbaşkanı, Komisyon Başkanı’na da Başbakan protokolü uygulandığı bilinmektedir. Kimin nerede ve nasıl oturacağı belliyken, konuyu istismar eden zihniyetler hem kel hem fodul, hem suçlu hem de maksatlıdır. AB Konseyi Başkanı kanepe krizinden sonra susmuş, ilerleyen günlerde söz konusu krizden kendi ekibinin sorumlu olduğunu itiraf etmiştir. Bir başka açıklamasında da, bundan dolayı uykusuz geceler geçirdiğini söylemiştir. Hiç kimse kusura bakmasın, biz oturacağımız yeri de biliriz, buyur edip oturtacağımız yeri de biliriz. Bu koltuk meselesinden nem kapan, estirilen yalan rüzgârına kanan İtalya’nın acemi ve çaylak Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı’na diktatör iftirası atmıştır. İP’in Başkanı da, İtalya Başbakanı’nın posta koyduğunu çok kaba, nezaketsiz ve argo bir üslupla ifade etmiştir. Diktatör suçlaması posta koymak değil, küstah ve kindar bir bühtandır. Diktatör arayan kendi geçmişine bakmalıdır. Çok şükür bizden Duçe çıkmadı, Führer çıkmadı, Firavun çıkmadı, Franko çıkmadı, Salazar çıkmadı, ülkemizde de Nazi kalıntıları ve kara gömlekliler görülmedi. İP’in Başkanı posta koymaya meraklıysa gitsin HDP’yi hedef alsın, gitsin PKK’ya ve FETÖ’ye tek bir laf etsin.”
İtalya Başbakanı’nın çizmeyi aşmakla kalmadığını, gizli Musollini hayranlığının yakasını ele verdiğini söyleyen Bahçeli, “Bir diğer tartışılması gereken konu da Berlin Merkezli Bilim ve Politika Vakfı’nın hazırladığı araştırma raporudur. Bu vakıf icazetlidir, ipoteklidir, iradesi çalınmıştır. ‘Türkiye’nin İki Buçuk Yıl Sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Kurumlara ve Politikaya Genel Bir Bakış’ başlıklı sözde araştırma raporu sinsi ve sipariş bir çalışmadır. Mezkur araştırmanın tercümesini yaparak değerlendirdik ve baştan ayağa yalan yanlış iddialarla dolu olduğunu mütalaa ettik. Türkiye’nin yeni hükümet sisteminden, neye ve hangi amaçlara hizmet ettiği az çok belli olan bir Alman vakfının bu kadar rahatsızlığı, bu denli memnuniyetsizliği milletimizin tarihi ve muhteşem bir tercihte bulunduğunu ispatlamıştır. Alman Sol Partisi’nin Türkiye ve MHP husumetinden sonra, bu ülkedeki bir vakfın da partimizi, yeni hükümet sistemini ve Cumhur İttifakı’nı karalama yarışı husumetle karılmış bir senaryoya delalettir. Diyorlar ki, tarikatlara mensup aşırı muhafazakârlarla MHP üyeleri yeni boşalan bürokratik mevkileri işgal ediyormuş. Özellikle polis ve istihbarat kadroları MHP’ye açılmış. Ayrıca yeni hükümet sistemi çürümeye yol açmış. Bu Alman Vakfı’nın bildiği ne varsa, belirlediği neler bulunuyorsa Türkiye Cumhuriyeti’ne bildirmezse, hükümetimize ulaştırmazsa dünyanın en müfteri, en melanet vakfı olacağını buradan ilan ediyorum” dedi.
Türk dünyasının tarihi ve kültürel birikimlerinden en geniş şekilde yararlanmak suretiyle Türk dili konuşan ülkeler arasındaki çok taraflı işbirliğinin genişletilmesini esas alan Türk Konseyi’nin kendilerine göre muazzam bir gelişme olduğunu anlatan Bahçeli, “Türk Konseyi Devlet Başkanları Olağanüstü Toplantısı da 10 Nisan 2020 tarihinde videokonferans vasıtasıyla yapılmıştır. Bugüne kadar düzenlenen zirve toplantılarında Türk milletinin birlik ruhu cihana gösterilmiştir. Önümüzdeki dönemde Türk Konseyi’nin Ahlat’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde toplanması en büyük arzumuzdur” ifadelerini kullandı.