Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “28 şubat mağduruyum” demesi, başta üniversite çevreleri olmak üzere şehirde tepkiyle karşılandı. O dönemi yakından takip eden gazeteciler ve özellikle de, üniversite çevreleri “28 şubat döneminin en rahat isimlerinin başında Recep Akdağ gelmekteydi. Siyasi görüşleri itibariyle de, şimdi bulunduğu siyasi zemine çok uzaktı. Milliyetçi bir çizgide siyaseti takip ediyordu. MHP’ye yakın bir duruşu vardı. Dolayısıyla YÖK’ten Onunla ilgili en küçük bir baskı söz konusu değildi” değerlendirmesinde bulundular.
Öte yandan, Akdağ’ın “Üniversiteden ayrıldı, bedava hasta baktım” demesine de anlam veremediklerine belirten söz konusu çevreler, “Bilakis para kazanmak için muayenehane açtı. Ve Parasız kimseye de bakmadı. Hatta bu konuda ciddi eleştirilerin de odağında oldu” dediler.
AKDAĞ’ın değerlendirmesini konu alan ve Radikal Gazetesinde yayınlanan Murat Yetkin’e ait makalenin tam metni...
Cadı kazanı ve cadı avı
Acı üstüne acı
kan üstüne kan
Kayna kazanım kayna
Yan ateşim yan
Shakespeare (Macbeth)
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun kendi adının 2003’te AK Parti hükümetine karşı yapıldığı öne sürülen bir tertip çerçevesinde, Taraf gazetesince cunta hükümetinin başında gösterilmesine tepkisini izledik.
Askeri darbe zihniyetini ihanetle eş gören Hisarcıklıoğlu, kendi adını bu kirli işe
karıştıranlara hakkını helal etmeyeceğini söylerken kimi, kimleri kastediyordu?
Daha geçenlerde DEİK toplantısında TOBB yönetimine sitem edip Kürt açılımına tam destek vermeye çağıran Başbakan Tayyip Erdoğan bugüne dek Avrupa Birliği konularından ekonomik politikalara dek TOBB’un desteğini almamış mıydı?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için Türkiye’nin bu güçlü kitle örgütü konuk cumhurbaşkanlarına adeta ikinci bir dışişleri, ikinci bir ekonomi bakanlığı gibi takdim ettiği bir yer değil miydi?
Hisarcıklıoğlu belli ki kendi isminin darbe tezgâhlarına karışıtırılıyor olmasını hem şahsına, hem kurumuna karşı bir hakaret, baskı ve gözden düşürme operasyonu olarak
görüyor. ‘Bu çamur benim üzerime yapışmaz’ diyerek kendisine güvenini gösteriyor.
Kabine üyesi olarak gösterien isimlerin tamamı seslerini duyurmak konusunda o kadar şanslı değil.
Örneğin yıllarını demokratik mücadelede geçirmiş, bu hükümet döneminde Afganistan’daki NATO temsilcisi olarak Türkiye’nin yüzünü ağartmış eski Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ‘İhtilallerden çok çektim, ilgim yok, anlayamıyorum’ diye tepki gösteriyor.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz ‘Ne diyeyim?’ diye tevekkül göstermekle yetiniyor.
Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz dün telefonda “Benim adımı askeri rejim hükümetinde yayımlamışlar. Haberim yok, ilgim yok. Böyle bir teklif almadım, alsam da reddederdim. Ne yapacağımı şaşırdım.”
Bugünlerde kaynayan, ne Türkiye’deki ilk cadı kazanıdır, ne de ilk cadı avıdır.
Gürüz, samimi çaresizliğiyle tepkisi hiç değilse duyulsun istiyor.
Öte yandan Gürüz’ü dinlerken daha birkaç gün önce Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile sohbetimizi hatırladım. Akdağ, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde iken 28 Şubat günlerinde, siyasi görüşleri nedeniyle baskı gördüğü üniversiteden ayrılarak hastaların çoğuna ücretsiz baktığı bir muayenehane açtığını anlatıyordu. Bu durumdan da dönemin YÖK Başkanı Gürüz’ü sorumlu tutuyordu.
YÖK’ün 28 Şubat cadı avının -Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü’nden siyasi görüşleri
nedeniyle alınan- bir başka mağduru olan Beşir Atalay, bugün İçişleri Bakanı.
Bugün Taraf gazetesinde yayımlanan haberlerin, planların büyük bölümüne kuşkuyla yaklaşıyorum. Tıpkı Özden Örnek günlükleri gibi, bunların üzerine oynanmış kâğıtlar olabileceğinden kuşku duyuyorum. Ancak ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını da biliyorum. Tahrif edilmiş kâğıt demek, öyle bir kâğıdın mevcudiyetini gösterir. Bugünkü cadı avı çerçevesinde amaçlara uydurulmuş tahrifat, öyle bir durumun yokluğu anlamına gelmez.
Özellikle 2000-2006 döneminde, özellikle de 2002-2004 diliminde hükümetlere (hem Bülent Ecevit, hem Abdullah Gül, hem de Tayyip Erdoğan) dışarıdan müdahale yanlısı asker kişi ve gruplaşmaların olduğundan kuşku duymuyorum. (İlgilenenler, daha ortada Ergenekon davası yokken, şimdi güya demokrasi şövalyeliği yapan bazıları tam siper vaziyet almışken yazdığım iki yazıya göz atabilirler: Radikal, 31 Ekim 2001 ve Radikal, 29 Ağustos 2004)
Bu tür maceracı planlar, müdahale sonrası kendilerince milli mutabakat hükümeti hayalleri kuranlar vardı. Temas kurulanlardan bazılarının sert sözlerle bu tezgâhın içinde yer almayı reddettikleri dahi duyuluyordu. Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan bu planların parçası olmuş mudur? Bilemem. Ama bu konular kulislerde konuşuluyordu. O dönem en azından Hisarcıklıoğlu’nun, adının bu işlerin içinde duymadığını söyleyebilirim.
Bildiğim şudur: Ne zaman cadı kazanı kaynatılıp cadı avı başlatılmışsa, gördüğümüz, iş başındakilerin bir yönetme sıkıntısı içinde olduğu ve bunun topluma yansıdığıdır. Hiçbir cadı avı sonsuze dek sürmemiş ve uzun vadede yürütenin yararına olmamıştır.