SÖZDE AYDINLARA TEPKİ
Arap dünyasında merkezi konuma sahip Mısır ile diğer bir Arap ülke Tunus’da günlerdir süren siyasal gösterilerin Arap rejimleri üzerindeki yıkıcı etkilerinin olabilceğini söyleyen Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, yaşanan olayların ışığı altında Mısır, Tunus, Ürdün, Lübnan, Suriye ve hatta Suudi Arabistan ile ilgili çeşitli yorumların yapılabileceğini söyledi. Buna karşın kendisini aydın ve uzman olarak ilan eden bir kısım kişilerin yaptıkları yorumlara Türkiye’yi de katarak “Acaba Türkiye Cumhuriyeti de aynı şeyleri yaşayabilir mi?” hatta bir adım daha atarak “Türkiye de aynı tehlikeyle karşı karşıya” diye yorumlar yapıldığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, Türkiye hakkındaki bu yanlış yorumların sebebinin, aydınların Türk milletinin sosyal ve kültürel yapısından, Türk insanının devlet anlayışından habersiz olmalarında yattığını söyledi.
TÜRK TOPLUMUNUN YAPISI
Eski Türk toplumunda, bireyin ferdi hukukla donatılmış ve ekonomik açıdan özgür bir hayat düzenine sahip olduğunun dile getiren Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, şöyle devam etti: “Bozkır Türk Devleti’nde taşınabilir mallarda olduğu gibi, tarım arazisi üzerinde de özel mülkiyet anlayışı mevcuttu. Bu çok önemli bir uygulamadır. Özel mülkiyet kişi haklarının ve özgürlüğünün garantisidir. Çünkü insan, şahsi mülke sahip, onu istediği gibi kullandığı ve değerlendirdiği sürece özgürdür. 10’uncu yüzyılda Bulgar Türkleri’nde bireyler kendi arazilerinden elde ettikleri üründen saray hazinesine bir şey vermezlerdi. Hazar Devletinde sebep ne olursa olsun, hakan ya da idareciler halkın malına el uzatamazlardı. Oğuzlar da beyler, Hakan’ın aşırı davranışları karşısında seslerini yükseltirlerdi. Avrupa Hunları’nda Attila’nın başkentinde bir Bizanslı, Bizansta insanın baskı altında tutulmasına ve kanunlarla ezilmesine rağmen, Türk topraklarında bütün insanların hür olduğunu ve korkusuz bir şekilde yaşadığını yazmıştır. Çin’deki köleler özgürlük ülkesi olarak adlandırdıkları Asya Hun topraklarına kaçıyorlardı.
TÜRKLERDE AİLE YAPISI
Türkler’de toplumun çekirdeği olan aile de o kadar güçlü bir hürriyet havası vardı ki, her aile başlı başına bir sivil toplum örgütü gibiydi. Bu durum Türk Devletleri’nde doğal olarak köleliği ve bazı zümrelerin imtiyaz sahibi olmasını önlüyordu. Türk kültürünün ekonomik özellikleri de, adalet eşitlik ve insana saygı prensiplerinim gelişmesine yardım ediyordu. Kaynaklar, Türklerin adeta sınıfsız bir toplum yapısına sahip oldukları, servet ve mevki farkının toplumda fark yaratmadığı ve soydan gelen asillikten hiç bahsedilmediğini belirtmektedir. Moğollarda, Mısır’da, Slavlarda, Çin’de, Hindistan’da, Roma’da ve Arap dünyasında kölelik müessesi ve sınıfsal farklar sistematik bir şekilde varken, Türk kültüründe böyle bir uygulama kesinlikle yoktur. Türk devletlerinde herkes kabiliyetine ve bu doğrultudaki çalışkanlıklarına göre çeşitli makamlara yükselebilirlerdi. Türk toplulukları daha çok siyasi vasıfta olup dini karakter taşımadıklarından, din adamları da resmi olarak imtiyazlı bir sınıf oluşturmamışlardı. Yabancı topraklarda kurulmuş ve sadece yönetici zümrenin Türk olduğu devletlerde dahi, yönetilen zümreye konulmuş yasaklar veya haklarından mahrum edilmiş herhangi bir sınıf mevcut değildir. Türk Devletleri herhangi bir ailenin kılıç zoruyla meydana getirdiği yığınlar topluluğu değil, aksine idarecilerle işbirliği yapan geniş halk kitlelerinin gayretleri ve katkısı ile gerçekleşen siyasi bir teşekküldü. Devleti kuran ve devlet başkanını başarılı kılan bizzat milletin kendisiydi. Aktörler ve biraz da yönetim şekli değişmiş olsa da, Türkiye Cumhuriyeti de aşağı yukarı aynı temel özellikleri barındırmaktadır. Bu devleti de milletin kendisi kurmuştur ve kendisi yönetmektedir. Onun için Türkiye Cumhuriyeti’nden ne Tunus ne de Mısır olur. Ancak başta Ortadoğu olmak üzere geniş bir coğrafya için güzel bir model olur. Yeter ki kendi potansiyelimizi görebilelim.”